Evet ben hâlâ barların bu tarafındayım, barmenim ise 3 milyarlık patron oldu.
TL değil, 3 milyar dolarlık patron...
Yanda gördüğünüz fotoğraf 3 yıl önce İstanbul Tünel’de “Soho House”da çekildi.
Barın müşteri tarafında ben varım.
Karşımdaki barmenin adı ise Nick Jones...
Gördüğünüz gibi gayet mütevazı ve sempatik bir ifadeyle bana içki servisi yapıyor.
Kendisi, Pink Floyd hayranı, rock’çı bir arkadaşımızdır.
Adı Nick Jones’tur...
Kendisi, Soho House kulüplerinin kurucusu ve CEO’sudur...
İşte bu şahane barmenim için önceki gün çok önemli bir gündü...
Neden önemliydi, söylemeden önce kısaca hayatını anlatayım.
*
Dört çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak doğdu.
Ama ailenin en şanslı çocuğu mu derseniz, o kadar şanslı değildi.
Belirgin bir disleksi sorunu vardı.
Bu sorunu, annesi babası onu yatılı okula gönderince daha da belirgin şekilde ortaya çıktı.
Bunun sonunda da 17 yaşında okuldan ayrılmak zorunda kaldı...
Gerisi...
*
Gerisi tam anlamıyla bir “Self made man” olayı...
Yani kendini yaratan insan hikâyesi...
Catering şirketlerinde işçilikten komiliğe, bulaşıkçılıktan garsonluğa, oradan otel yöneticiliğine giden bir kariyer...
Sonunda 1995 yılında Londra’da kendi “dükkânını” kurdu...
*
İlk dükkân, Greek Street 40 numarada açılan “Soho House”du...
Londra’da birçok örneği olan, sadece üyelerin girebildiği bir kulüp...
Sonra bir tane daha açıldı...
Sonra bir tane daha...
Sonra İstanbul’da eski ABD Konsolosluğu binasında bir tane daha...
Şu an 30 Soho House, 9 Soho Work mekânı var...
Bütün dünyadaki kulüplerinin üye sayısı 119 bin...
*
1 Eylül 2018 günü İstanbul’daki kulüpte bana barmenlik yapan dostum o Nick Jones, 15 Temmuz günü bütün üyelerine bir mektup gönderdi.
Mektupta şunu yazdı:
“Bugün Soho House, Membership Collective Group’un bir parçası olarak New York Menkul Kıymetler Borsası’nda halka açılıyor.”
Evet 26 yıl önce Londra’da Greek Street’te açılan ilk dükkânla başlayan bu yolculuk, önceki gün New York Borsası’nda hedefine ulaştı.
Soho House ilk gün tam 2.8 milyar dolarlık bir şirket haline geldi.
*
Nick Jones, her yıl Londra’nın en önemli rock festivallerinden birinin sponsorluğunu yapıyor.
Pandemiden önceki yaz beni de o festivale davet etmişti...
Damardan rock’çı bir dostumun bu büyük başarısı beni mutlu etti.
Şimdi size 3 yıl önce yaptığım sohbetin bir bölümünü aktarmak istiyorum.
Sıfırdan başlayıp 3 milyar dolarlık bir şirketin sahibi olan barmenimi siz de iyi tanıyın.
SOHBET 1
BİTMEYEN KRİZ, GEÇMEYEN PANDEMİ YOKTUR, İSTANBUL’DAN AYRILMAM
- DURMADAN İstanbul Soho House’u anlatıyorsunuz, bu bir hırs mı yoksa şehre tutku mu?
“Bu şehir çok güzel ama ben asıl enerjisine hayranım. İyi geliyor bana.”
- Ekonomik kriz ve pandemi kulübü etkilemiyor mu?
“Etkilese de önemi yok. Şehirlerin hayatında krizler olabilir. Londra’nın da oldu, New York’un da. Ama bitmeyen kriz yoktur. Bir süre sonra bu eğri yukarı doğru yeniden çıkar. O nedenle İstanbul’dan asla vazgeçmem.”
SOHBET 2
İNGİLİZİZ AMA GELENEKÇİ DEĞİLİZ KULÜBE KRAVATSIZ DA GİRİLİR
- İNGİLİZ kulübü deyince aklıma hemen sıkı kurallar geliyor. Kravat, ceket falan. Sizde durum ne? Kılık kıyafet zorunluluğu var mı? Mesela ceket ve kravat zorunlu mu?
“Biz o gelenekten değiliz. Dediğim gibi yaratıcı insanlar olduğu için ceket, kravat falan zorunluluğu yok.”
SOHBET 3
YÜZDE 49 KADIN, 49 ERKEK GERİYE KALAN YÜZDE 2 NE
- İNGİLİZ kulüp geleneğinde kadına pek yer olmaz. Sizde kadın üye var mı?
“Olmaz olur mu, var hem de bayağı yüksek.”
- Bir oran verebilir misiniz?
“Yüzde 49’a yüzde 49... Yani üyelerin yüzde 49’u kadın.”
- Geriye kalan yüzde 2?
“Transgender...”
SOHBET 4
NİCK, SİZİN SOHO HOUSE’LARA TRUMPÇILAR DA GELİYOR MU
- AMERİKA’DAKİ ve İngiltere’deki kulüplerinizde daha çok hangi siyasi görüşten üye var? Demokrat mı muhafazakâr mı?
“Emin olun böyle bir istatistiki bilgimiz yok. Fikrim de yok.”
- İyi ama yaratıcı sektörlerden insanların üye olduğunu söylüyorsunuz. Mesela Amerika’daki kulüplerde daha çok Trump aleyhtarı insanların üye olması beklenmez mi?
“Gelip bunu bir gün siz gözlemleyin.”
SOHBET 5
DANİSH GİRL’ÜN EN İYİ ARKADAŞI VE THY HAYRANI BİR YOLCU
- Kendi merakım için soruyorum. İngiltere’deki üyeleriniz arasında Mick Jagger veya Keith Richards, Paul McCartney gibi isimler var mı?
“Bildiğim kadarı ile yok.”
- İstanbul Soho House’un açılışına “Danimarkalı Kız” filmiyle Oscar ödülü kazanan Eddie Redmayne de gelmişti. Sizin dostunuz mu?
“Evet. Düğününü de Soho House’da yaptı.”
(Oscar ödüllü Eddie Redmayne, ‘Her Şeyin Teorisi’ filminde Stephen Hawking’i ve ‘Danish Girl’ filminde de başrolü oynayan aktör.)
Bu arada Nick Jones’la ilgili son bir ayrıntı daha vereyim.
Türk Hava Yolları’nın en iyi müşterilerinden biri. Bağlantılı olan her yere THY ile uçuyor ve bunu da her yerde anlatıyor.
STARBUCKS DEMOKRATLARIN VE SOLCULARIN KAHVECİSİ Mİ
NEW York Times gazetesi bu soruyu tersinden şöyle soruyor:
“Black Rifle Coffee sağcıların Starbucks’ı mı oluyor?”
Bunun ilk işareti de Trump yanlısı aktivistlerin Amerikan Parlamentosu’nu
bastığı gün bazı saldırganların başlarında “Black Rifle Coffee” yazılı şapkaların görünmesiymiş...
Ayrıca hareketin sembol isimlerinden birinin fotoğrafında bu kahve şirketinin giderek yayılan amblemi de görüntülenmiş.
*
“Kara Tüfek Kahvecisi” olarak Türkçeye çevrilebilecek bu yeni şirketin kurucuları, Irak ve Afganistan’da görev yapmış eski iki asker...
Trumpçı Amerikan sağının aktivistleri giderek bu markayı sembolleri haline getirmişler.
*
Starbucks Amerika’da insan haklarına saygılı, LGBT hareketlerini destekleyen, şehirli liberal ve demokrat kesimlerin gözdesi bir marka...
Demek ki “post-Trump” dönemde artık kahve alınan dükkânlar bile ayrılacak.
STARBUCKSÇI MIYIM YOKSA KARA TÜFEKÇİ Mİ
- BANA gelince...
- Sadık bir Starbucks ve Kahve Dünyası müdavimi olarak hayatımı sürdürmeye kararlıyım.
- Cafe Nero ve Petra’ya da itirazım olmaz.
- Ama “Kara Tüfek Kahvecisi” gibi bir isim?
İşte o bana pek uymaz...
CEM KARACA, SERTAB ERENER... TEŞEKKÜRÜ HAK EDEN BİR ŞARKI
“Bugün sen çok gençsin yavrum...
Ne yalnızlık, ne yalan üzmesin seni
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun bu son...”
*
Rahmetli Cem Karaca’nın en sevdiğim şarkısı “Bu Son Olsun” bu sözlerle başlıyordu. Şimdi o şarkının aşı kampanyalarına destek için bir versiyonu yapılmış.
Sertab Erener söylüyor.
Bu tür kampanya şarkıları genellikle belli bir çizginin altında olur.
Ama Sertab şahane söylemiş...
*
Aşı kampanyalarına destek veren sanatçılarımızı hep yürekten alkışladım.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bir tweet atıp hem Cem Karaca’yı anmış hem de Sertab Erener’e teşekkür etmiş...
Teşekkürü fazlasıyla hak eden bir çalışma... Sözlerini yazanı, müziği yeniden düzenleyeni, arkada çalan müzisyenleri ve Sertab’ı ben de gönülden alkışlıyorum.
Tabii öncelikle de bu vizyonu kampanyaya taşıyan bakanı... İyi ki varsınız...
Yorum Yazın