Çarşamba akşamı gözlerime inanamadım.. Tek kuruş masraf etmeden, stüdyoda canlı program bile yapmadan, arşivden kesip kesip bedava programlar yapan TRT Müzik, o beleş programların bile yenisini yapmaya üşenir olmuş ve tekrara başlamıştı ya.. Hem de defalarca.. Ben de defalarca, toplasanız kitap olacak kadar çok yazmıştım ya.. Demiştim bin kere..
TRT, bu halkın kültür, sanat düzeyini yüceltmek, ailecek izlenecek programlar yaparak, giderek kaybolan "aile ruhu"nu canlı tutmak amacıyla, Anayasa ve ona bağlı yasa ve yönetmeliklerle kurulmuştur.
Kanun koyucu, böylesi ulvi bir amaçla kurulan "kamu kuruluşu TRT"nin, özel TV'lerle reklam, dolayısıyla reyting yarışına girmemesi için, devlet bütçesinden pay almasını uygun görmüştü. Yani, halkın TV'sinin giderlerini halk ödeyecekti.
Bugün, kullandığımız her türlü elektrikten TRT hisse alıyor. Yani kapımızdaki elektrik sayacı ne kadar yazıyorsa, ona göre bir payı doğrudan TRT'ye ödüyoruz.
Yani TRT, halk için, halkın parasıyla kuruldu ve halkın devamlı ödediği paralarla da yaşıyor..
Bunları demiştim. Hatta 7 Ağustos'ta, yani iki hafta önce de bakın ne demiştim..
"TRT'nin şimdi yeni bir genel müdürü var. Okursa ya da gene benim paramla maaş alan TRT Basın Bürosu'ndan kesip önüne koyan olursa, eylem ve söylemleri ne olur, çok merak ediyorum..
Geçmişte, zerre sonuç ve cevap alamayınca, Saray'a, TRT'den sorumlu Başkan Yardımcısı'na açık mektup yazmıştım. Ondan da ses çıkmadı.
Bu defa da cevabım 'sessizlik' olursa, doğrudan Başkan'a başvuracağım."
Bakın çarşamba akşamı ne oldu?.
TRT Müzik "TRT'nin zengin arşivinden derlenerek" diye sunduğu Arşivden adlı programı pandemi başından beri bin defa tekrarladığı ve millete ezberlettiği yayınını, gemi azıya alarak ve maaşını veren halkla, alenen ve resmen alay ederek, bu defa ayni hafta içinde, 4 gün arayla yeniden tekrarladı. Sadece üç solisti (Selçuk Ural, Asu Maralman ve Zehra Bilir) olan bu zengin(!) arşiv programı defalarca tekrar edilmişti ama, yeni Yönetim Kurulu Başkanı ve yeni Genel Müdür devrinde, bu defa 4 gün ara ile iki kez ve aynen tekrar edilerek, "Makamlar değişir ama, biz değişmeyiz" mesajı verilmişti adeta..
Anladınız mı, TRT'nin yeni atanan Sayın Yönetim Kurulu Başkanı..
Siz de anladınız mı, TRT'nin yeni atanan Sayın Genel Müdürü..
Bir kurumun tepesi böylesi bir değişikliğe uğrarsa, yeniler geldiklerini hemen hissettirirler. Hem tüm kurum çalışanlarına, hem de halka "İşler artık eskisi gibi olmayacak" duygusu ve umudu verirler..
Sizi bilmem ama, ben anlayacağımı anladım, TRT'nin en üst koltuklarına "yeni" gelen sayınlar..
Eski hamama, gene eski tasla gideceğim.. Sizden hiçbir şey beklemeden, umut dahi etmeden..
***
KALAMIŞ'A, SANATLA HUZURA GİDİN...
Hafta içinde, Bedri Usta'ya gittik, Kalamış'a.. Hem onun ünlü mezelerini tatmak hem de güneşin batışını sahile artık gelme izinleri çıkan insanlarla birlikte seyretmek için.. Hani tam Behçet Kemal, Münir Nurettin ikilisinin ölmezleştirdiği "tatlı huzuru" tatmak için..
Ama nerde.. Bir davullar gümbürtüsü ki.. Bre aman neler oluyor.. Soruşturduk. Bu huzur âlemi ve anında, bu gürültüyü biz yapsak ceza yazacak Kadıköy Belediyesi meğer festival yapıyormuş.. Davul gümbürtüsü festivali.. Apar topar bir şeyler atıştırdık, kaçtık.. Meğer neler kaçırmışız.. Önceki gün, Ünal (Özüak) kardeşimden nefis resimlerle bir yazı geldi..
"Duvarların dili olsa da anlatsa.." diye..
Okuyun ve sırf onun için Kalamış'a koşun ilk boş zamanınızda.. Vallahi de, tallahi de, değer, bu dört bir yandan bin sıkıntı yağan günlerde size, "Bir tatlı hoşluk" yaşatacağı için.
*
...Deriz ya vardır aslında... Birlikte Behçet Kemal Çağlar'ın dizeleri, Münir Nurettin'in bestesi ve sesiyle "Bir tatlı huzur almaya geldiğimiz...' Kalamış'a uzanalım, duvarlar ne anlatıyor göz atalım... Denizseverler, boyacılar, sanatseverler ve tasarım hocaları yan yana gelirler de "Mural/ Grafiti Yarışması" yapmazlarsa şaşardım zaten... Permolit Boya ile güzelleşir dünya sloganı ekseninde; denizcilik, yelken ve deniz çevre bilinci temasıyla, yaşanan çevre sorunları ile Marmara Denizi'nin ve denizciliğin önemi vurgulanarak gerçekleştirilen yarışma bu sene başladı.
Öğrenci ve mezun tüm tasarım (sanat, grafik mimarlık, iç mimarlık vb.) alanlarına açıktı yarışma.
Şu güzelliğe bakar mısınız? O zaman gidin Kalamış'a bakın..
İlk aşamada 6 adet eser eşdeğer ödül alarak belirlendi. Projeler ev sahibi Kalamış Yelken Kulübü mendirek duvarlarına uygulanarak sergileniyor.
26 Ağustos'ta ödül töreni var. Sokağın sanatı akademik hüviyete büründü sizin anlayacağınız. Olayı, çizerek kendini ifade edemeyenlerin imtihanda çakarak giremedikleri okulları, eski adıyla Sanayi-i Nefise Mektebi "Güzel Sanatlar Akademisi"ne yakışan şekilde kotaran Mimar Sinan Üniversitesi hocalarından kadim dostum, meslektaşım Doç. Dr. Emre Kavut ve Muhafızgücü'nde koçluğunu yaptığım Kalamış Yelken Kulübü'nün yöneticisi "hırçınlığın efendisi Engin Domaniç" anlatmasalar bu şölenden haberim olmayacaktı...
Grafiti, yani duvar yazısı görsel şiirdir.
Hemen bir fırça alıp duvarda boş bir yer bulmak geçmiyor mu içinizden?.
Sosyal medya paylaşımlarında "emoji" neyse kentsel dokuda "grafiti" de odur. Duvar resminin sanatsal adı ise "mural"dir. İkisi de gece yarısı kuşağı mamulatıdırlar. Katiyen masumane yazılmaz, çizilmezler.
Şu gerçek ki kimse duvarına sonucunun ne olacağını kestiremeyeceği yazının yazılmasını veya resmin yapılmasını istemez ve yapanın niyeti de arzuhal yazmak veya natürmort yapmak değildir zaten. Başkaldırmak, içini dökmek, protestosunu yapmak için duvara, aktif 140 karakterle sınırlı "tweet" atmak da diyebiliriz yapılana.. Çizim alanı ve ifade imkânı sınırlıdır. Sprey boyalarınla serbest el çizimi yeteneğinin seni götüreceği anlatım dünyanla baş başa kalırsın. Cetvel, pergel yok. Daha da önemlisi, silgi de yok.
Kimsenin görüp engel olamayacağı geç saatlerde ve çok kısa sürede yapılması gerekir grafitinin. 68 kuşağının "afişleme"sinin yerini almıştır. Afişlerken fişlenmek nerdeyse kaçınılmazdı o zamanlar. ODTÜ Mimarlık Fakültesi atölyelerinde hazırladığımız ipek baskı afişleri kentin dört bir yanına kaçamak asardık. Zamanla bu prefabrike yöntemin yerini "in situ" (yerinde yapım) rengârenk grafitiler aldı.
Çoğu zaman Galata, Karaköy, Balat sokaklarını, açık hava sergisi gezer gibi gezer, duvarlar ne anlatmışlar gözlerim.. Hazır Kalamış'ta tekmili bir aradayken bilgisayar başından kalkın, kaçırmayın bu etkinliği derim...
***
DUVARDA BEN.. AMA HANGİ DUVARDA?.
Duvar sanatını anlatıyor ya, Kalamış'taki çalışmalar dolayısıyla Ünal Kardeşim.. "Kimse duvarına yazı ve resim yapılmasını istemez ama.." diyor ya..
Ama bakın benim adım da duvarda..
Duvar nerde, tahmin edemezsiniz.
Yazan kim onu da..
Ben söyleyeyim. Yazan ünlü ressam, sanat adamı Bedri Baykam.. Ben, baba ve anne Baykamlarla aile dostu olduğumda Bedri'nin adı, "Harika çocuk" diye geçmeye başlamıştı.
Bu Bedri 80'li yıllarda Amerika'da fotoğraf işlerine başladı, hatta bizim Erkekçe'ye kapak ve poster fotoğrafları çekti..
Bu da bana yaptığı yaramazlık..
Adımı içeren grafitiyi yazdığı duvar "New York"ta iyi mi?. Dikkat edin, solda duvarın dibinde de Bedri duruyor..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
İnsan hayata iki şey yaparken anlam yükler.. Biri ağlarken, öteki gülerken. Ve de bir tek kere kıymet bilir.. Sahip olduğunu kaybederken.. Dostoyevski
***
TEBESSÜM
Trafik polisi arabası kırsalda, yol kenarındaki ağaca fena halde bindirmişti. Sağda oturan inerken, sürücü polise baktı.. "Vay be" dedi, "Kaza mahalline hiç bu kadar çabuk varmamıştık!."
Yorum Yazın