İsmine her ne kadar "yeni ekonomi programı" denilse de aslında ortada pek yeni bir "program" yok. Bugüne kadar uygulanan programın genişleyerek devamı diyebiliriz. İşin özü çok açık: "Düşük faiz, üretim, ihracat, cari fazla ve istihdam..." Buna "güçlü siyasi irade" ve "siyasi istikrar"ı da eklerseniz, yol haritasının uygulanmasında bir kazaya meydan vermeden kısa ve orta vadede alınacak olumlu sonuçların hep birlikte yaşanmaması için hiçbir engel olmadığını da görürsünüz.
AK Parti iktidarları boyunca yol, hastane, köprü, tünel gibi büyük altyapı yatırımlarına ağırlık verildiği doğrudur. Bu dönüşüm, büyük devletler ligine girme iddiasındaki Türkiye için zorunlu bir eşik idi ve başarıldı. Şimdi sıra üretim, yatırım ve dolayısıyla istihdama yönelik büyük adımlara geldi. Bu da ancak rezerviniz ne kadar güçlü olursa gerçekleşebilir. Dışa bağımlılığınız ne kadar azalırsa o kadar güçlüsünüz demektir.
"Kendi rezervin, kendi gücün" şeklinde özetleyebileceğimiz bu formülün adımları zaten başta enerji ve savunma sanayii olmak üzere yerli ve milli kaynakların oluşmasına yönelik adımlarla bir süredir başlatıldı.
Özetle, "yeni ekonomi programı" yerine "yeni yol haritası" diyerek daha doğru bir ifade ortaya koyacağımız fiili durum, kendi ülkenin servetini biriktirerek yatırıma ve istihdama yönelik refahın öncelenmesi olarak adım adım ilerlemeye devam ediyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin hafta sonunda iş dünyasıyla, Başkan Erdoğan'ın da pazartesi günü kamu bankaları genel müdürleri, Merkez Bankası Başkanı ve Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ile gerçekleştirdiği toplantılarda işte yeni yol haritasının tüm tarafları hem kendi açılarından beklentilerini ortaya koyuyor hem de karşılıklı durum tespiti yapılıyor.
Bu toplantıların önümüzdeki günlerde ilgili tüm tarafların peyderpey bir araya gelerek devam etmesi ve nihayetinde kamuoyuna da anlaşılır şekilde anlatılması gündemde.
Günümüzde ekonomiyi yönetmek kadar, hatta ekonomiyi yönetmekten ziyade algıyı yönetmenin daha önemli olduğu da bir gerçek. İşte bu yüzden şeffaf olmak, anlaşılır olmak ve olumsuz algı yaratmak isteyenlerin çabalarını boşa çıkaracak türde sürekli bilgilendirmek çok ama çok önemli.
Tüm dünyayı son iki yıldır esir alan pandemi yüzünden gelişmiş ülkelerin istisnasız hepsinde görülen tedarik ve üretim sıkıntısının bütün dünya ekonomilerini olumsuz etkilediği bir gerçek. Bu gerçeği görmezlikten gelip sadece Türkiye'nin sıkıntı yaşadığı algısını sunmaya çalışanlara karşı Türkiye'nin son 3 yılın en yüksek cari fazlasını verdiğini ve G20 ülkeleri içinde en yüksek büyüme rakamını yakaladığını anlatmak yetmez. Farklı iletişim stratejileriyle hem iş dünyasına hem de kamuoyuna sürekli bilgi akışının yapılması şart.
Gerek iş dünyası gerekse bankacılık ve finans sektörüyle yapılan toplantıların devamında konunun bu tarafını da iyi yönetmenin gayreti içinde olunduğu çok açık. Başkan Erdoğan, yaptığı toplantıda büyük oranda tarafları dinledi ve en doğru sözlerle de son noktayı koydu: "Dik duracağız..."
Yorum Yazın