Günümüzün en büyük ve en tehlikeli hastalığı insanoğlunun herhangi bir nesne veya maddeye aşırı haz ve istek ile bağlanmasıdır. Bu bağlanma, insanda geçici bir mutluluk oluşturduğu için ilk bakışta normal gözükse de sonrasında çok defa tekrarlandığında haz yerine kişide huzursuzluk, mutsuzluk ve bağımlılık oluşturmaktadır. Son zamanların en yaygın bağımlılıkları akıllı telefon, tablet gibi teknolojik bağımlılıklar ile sigara, alkol, kumar ve madde bağımlılıklarıdır. Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) Eğitim Programı’na göre ise bağımlılık, kişinin kullandığı bir nesne veya yaptığı bir eylem üzerinde kontrolünü kaybetmesidir. Kullanım/davranış sıklığı azaldığında veya kesildiğinde huzursuzluk, uykusuzluk, öfke gibi yoksunluk belirtileri görülür. Prof. Dr. Kültegin Ögel’e göre “Bağımlılık; kişinin kullandığı bir madde, alkol, nesne veya yaptığı bir davranış (eylem) üzerinde kontrolünü kaybetmesidir. Kontrolsüzce kullanılan her madde ya da gerçekleştirilen her davranış bağımlılık oluşturma riski taşır. Kişiler hayatta birçok şeye karşı bağımlı olabilir. Örnek: madde, alkol, sigara, kumar, teknoloji, herhangi bir eşya veya davranış.” Dünya Sağlık Örgütünün Uluslararası Hastalıkların Sınıflandırılması El Kitabı’nın on birinci revizyonunda madde kullanımına ve bağımlılık davranışlarına bağlı bozukluklar, ağırlıklı olarak psikoaktif maddelerin kullanımı veya belirli tekrarlayan ödüllendirici ve pekiştirici davranışların bir sonucu olarak gelişen zihinsel ve davranışsal bozukluklar olarak tanımlanır. Bağımlılık yapan davranışlara bağlı bozukluklar ise bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımı dışında kalan yineleyici ve ödüllendirici davranışların bir sonucu olarak gelişir. Bu bozukluklar, çevrim içi ve çevrim dışı davranışlar olarak ortaya çıkabilir. Başka bir ifade ile bağımlılık; bir maddenin ruhsal, fiziksel ya da sosyal sorunlara yol açmasına rağmen, alımına devam edilmesi, bırakma isteğine karşılık bırakılamaması ve maddeyi alma isteğinin durdurulamamasıdır. Bir kereden bir şey olmaz diyerek, uyuşturucu madde alımının kontrol edilebileceği, başkaları bağımlı olsa da kişide var olan kendisinin bağımlı olmayacağı düşüncesi, bireylerdeki kendi iradeleri ile bu durumu kontrol altında tutabilecekleri gibi inanışlar bağımlılık riskini arttırır. Uyuşturucu bağımlılığı, temelde biyopsikososyal bir problem olarak tanımlanır. Fiziksel bağımlılık, maddenin varlığına karşı duyulan fizyolojik bir istektir. Psikolojik bağımlılık ise kişinin duygusal veya kişilik yapısı gereği, gereksinimlerini giderme amacıyla o maddeye düşkünlüğüdür. Kişi değişik nedenlerle uyuşturucu madde kullanmaya yönelebilir. Önceleri az miktarda ve keyif amacı ile ara sıra alınan maddeler gittikçe kişi için önem kazanmaya başlar. Kişi bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu maddeyi alabileceği, bulabileceği ortam ya da yerleri tercih eder. Sosyal ilişkilerini maddeyi alabileceği şekilde ayarlar. Gittikçe maddeyi elde etmek ve kullanmak için daha fazla zaman harcar. Yavaş yavaş iş, okul, sosyal etkinlikler için ayrılan zamanlar azalır ve bu zamanlar madde için kullanılmaya başlanır. Bu durum aynı zamanda kişinin çevresi ile olan iletişimini ve ilişkilerini de gittikçe artan bir şekilde bozar. Bu durum maddeyi kullanan kişiyi dolaylı olarak madde ile daha çok birlikte olmaya iter. Son durumda bireyin maddeyi arama davranışının yoğunluğu artar. Bilinmeli ki uyuşturucu kullanan kişiler tedavi olabilir. Kullanıcılar arasında var olan “bu hastalığın bir tedavisi olmadığı” düşüncesi yanlış bir kanıdır. Uzmanların önerdiği tedavi ilkelerini uyan kişilerde uyuşturucu maddeyi bırakma oranı bir hayli yüksektir. (Uyuşturucu Bağımlılığı (bmyk.gov.tr) Uyuşturucu; insana fayda ve mutluluk değil aksine tedavi görmemesi durumunda birçok hastalık ve ölüm getirir. Uyuşturucunun en çok etkilediği kesim ne yazık ki çocuklar ve öğrencilerdir. Kişiden aileye, arkadaştan öğretmene ve en önemlisi devletin her kademesi uyuşturucuya karşı topyekûn savaşmalıdır.
Dr. İmbat MUĞLU
Yorum Yazın