Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un, "Yeni bir Afrika'' hedefiyle çıktığı Afrika seyahati fiyaskoya dönüştü. Gezide Kongo Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi'den, "Bize babamız gibi değil, farklı bir şekilde bakın'' tepkisi gören Macron'a, Siyahi Afrika Savunma Birliği Başkanı Egountchi Behazin'de sert çıktı. Afrikalılar artık Fransa'yı "kovmaya'' hazır.
Son yazılarımda sık sık bahsettiğim gibi, dünyanın ekseni değişiyor. Sınırlar değişiyor, yeni anlaşmalar yapılıyor ve yeni yeni şeytani planlar hazırlanıyor. Tabi bu değişimlerin getirdiği olumsuzluklara tanık olduğumuz kadar, olumlu gelişen olaylara da tanıklık ediyoruz.
Fransa'nın "Salon beyefendisi" lideri Macron da bu değişim sürecinde Fransa'nın haklarını müdafaa etmek ve sömürgeci geçmişlerini ilelebet sürdürebilmek için, özür kisvesi altında büyük bir Afrika turuna çıktı. Tabii, daha farklı ve şeytani planlarını hayata geçirmek için olan bu turu, "Afrika ile barışma'' diye lanse etseler de, sanırım aklı başında herkes, bu turun özür mahiyetinde olmadığını; Kongo Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi'nin dile getirdiği gibi, "Bize babamız gibi değil, farklı bir şekilde bakın'' cümlesinin arka planını da gayet iyi anlayacaktır, diye umuyorum. Lakin, dünya değişiyor, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Evet, bu süreç dünya için sancılı geçecek taşlar yerine oturana kadar belki de yıllar geçecek, amma velakin Kongo Cumhurbaşkanının dediği gibi Avrupalı sömürgeciler artık, "baba gibi değil'' farklı bir şekilde bakmak zorunda kalacaklar. Zorunda kalacaklar diyorum, çünkü inanıyorum ki, bu insanların sömürgeci ruhu ilelebet ruh dünyalarından silinmeyecek ve kendilerini her daim üstün göreceklerdir.
Bu olay bana tarihi bir olayı hatırlattı:
Osmanlı devleti sıkıntılı günlerdedir. Dışarıda Avusturya ve Rusya'ya karşı savaşılıyor içerde ise ekonomik nedenler ve milliyetçilik akımlarından dolayı iç isyanlar baş göstermiştir. Ekonomik buhran dolayısıyla askerlerin akçe değeri azaltılmış ve dış harcamalar artmıştır. Yakın bir zaman önce Lale devri yaşanmış, lakin Patrona Halil isyanıyla bu devir kapanmıştır. Gidişatı tersine çevirmek için çeşitli atılımlar yapılır. Avrupa'daki gelişmeleri yakından takip etmek için elçilikler açılmış, kağıt ve kumaş fabrikaları kurulmuştur. Askeri alanda ise, ''Nizam-ı Cedid'' adıyla yeni bir piyade ordusu kurulur. "Mühendishane-i Hümayun'' (subay okulu) açılır, Avrupa'dan (özellikle Fransa'dan) subaylar getirtilir eğitim için. Modern silahlar alınır, tersaneler geliştirilir, yeni gemiler yapılır. Fakat bu kadar gelişmeye rağmen, devletin çöküşü engellenememektedir.
Tüm bunlar olurken, ''Napolyon Bonapart'' Mısır'ın alınması ile İngilizlerin gücünün azalacağını biliyordu. Mısır'ı alırsa, tüm Afrika kıtasını ele geçirebilecekti. Böylece, diğer Avrupalıların sömürgeleriyle olan bağlantısını kesebilecekti. Bu durum, Avrupalılar arasında en fazla İngiltere'ye tersti. Çünkü Uzak Doğu ve Okyanusya onun kontrolü altındaydı. O yüzden, savaş boyunca Osmanlı'nın yanında olacaktı.
Bu planını hayata geçirebilmek için Napolyon, 19 Mayıs 1798 tarihinde, Tolon Limanı'ndan donanmasıyla birlikte ayrıldı. Saldırı planı çok gizli yapıldı. Buna rağmen, saldırı planı Paris'teki Türk elçiliği tarafından duyuldu. Saldırıyı durdurabilmek için her şey yapıldı; ama sonuç alamayınca savunma hazırlıklarına başlandı. Kıbrıs ve Girit'teki kuvvetler güçlendirildi. 280 gemili ve 40.000 kişilik ordusuyla gelen Napolyon, yol üzerindeki Malta Adası'nı ele geçirip, yoluna devam etti. Mısır'daki İskenderiye Limanı'na ulaşınca, hemen karaya asker çıkarttı. Burada durdurulamayan Fransızlar, İskenderiye Limanı'nı ele geçirdi. Sonra hemen Kahire'ye yöneldi.
Kahire'ye giden Napolyon, yolda yerel yöneticilere, "Dünyaya düşman olsam da Osmanlılar'ın dostuyum" deyip, halka tam tersini söyleyerek ikiyüzlülük etmeye başladı. Yol üzerinde direnen Kölemenler, düzenli olmadıklarından Fransız ordusunu püskürtemiyordu.
Kısa bir süre sonra Kahire'ye varan Napolyon, buradaki Kölemenlerin ( Mısır Türk Kölemen Devleti 1250-1382 ) çoğunu teker teker avlayıp, kalanını da etkisiz hale getirince, Mısır'a tamamıyla sorunsuz hükmeder oldu.
Mısır'ın işgalini duyan Cezzar Ahmed Paşa, herhangi bir işgal ihtimaline karşı bulunduğu bölge Sayda'yı kuvvetlendirmeye başladı.
Napolyon'un Mısır'a sorunsuz hükmetmesi kısa sürdü. Saldırı planının açığa çıkmasından sonra, İngilizler bir donanma hazırlayıp, Horatio Nelson amiralliğinde Mısır'a gönderdi. Abukır' da, İngilizler, Fransız donanmasına ani bir baskın yaparak donanmanın büyük bölümünü batırdı, kalanın küçük bir kısmı hariç, gerisi esir alındı (Nil Savaşı).Bu ani baskın, Fransızlar açısından kuşatmanın yönünü değiştirdi. Böylece Mısır savaşı bitmiş oldu.
Akka Müdafaası
Abukır' da donanması batırılan Napolyon, ana vatanından uzak bir yerde sıkışıp kalmıştı. Elinde kalan küçük donanma tüm askerleri taşımaya yetmezdi. Bu yüzden, bulunduğu bölgeye en yakın tersanedeki donanmayı alması gerekliydi. O bölge de Sayda'ydı. Ele geçireceği donanmayla, kuşatmaya devam etmek daha kolay olacaktı. Ama, hayat Sayda 'da karşısına hiç beklenilmeyen bir, ''Cezzar Ahmed Paşa'' ve komutasındaki Akka Kalesi'ni çıkardı. O kaleyi almadan, Sayda'daki tersaneleri ve donanmayı alamazdı. Mısır'da kalan yerel birlikleri de alarak, 10 Şubat 1799' da Akka Kalesi'ne doğru yola koyuldu. İngiliz donanması da bu kalenin önüne konuşlanmıştı.
20 Şubat'ta Elariş Kalesi'ni ele geçirdi ve yola devam etti. Yol üstünde ara ara Kölemenlerin ayaklanmaları ordunun ilerlemesini durduramadı. 24 Şubat'ta Gazze'yi, 5 Mart'ta da Yafa'yı ele geçirdi. Burada göz dağı vermek için 4000 Müslüman idam edildi. Sonra da Fransız ordusunda veba salgını baş gösterdi, ama atlatıldı. Halkın idam edilmesi, halkın Napolyon'a karşı nefret beslemesine neden oldu. Ayrıca, burada kalan Fransız donanması da İngilizler tarafından yakalandı.
Hareketin 40. gününde, Fransız ordusu Akka'nın önündeydi. Ardından kaleyi kuşattı ve aralıksız saldırı başlattı. Napolyon, burada Cezzar Ahmed Paşa'nın çetin bir kumandan olduğunu duymuştu. Saldırılara başlamasından kısa bir süre sonra, ona iki kere mektup yolladı. İkisinde de vaatlerde bulundu. Ama, Cezzar Ahmed Paşa, iki elçiyi de idam ettirince, Napolyon küplere binip ve saldırıları sertleştirmesine rağmen, kaledeki ordu hala direniyordu. Ayrıca, İngiliz donanmasından da topçu ateşi yardımı alınıyordu. Savunma esnasında, İstanbul'dan gelen bir yardım yanlışlıkla, Fransızların elindeki Yafa'ya gitmişti. Geminin içindeki casuslar, mürettebatın kafasını karıştırıp, donanmanın Akka'ya değil de Yafa'ya yanaşmasını sağladı. Napolyon, saldırılarının yanı sıra propagandaya da başladı. Halkı kendi yanına çekip, kesin bir zafer elde etmek istiyordu.
Giderek sertleşen Fransız saldırıları, kuşatmanın başlamasından 1.5 ay sonra sonuç vermişti. Fransızlar kalenin Ali Burcu'nu ele geçirmiş, Fransız askerleri şehre sızmaya başlamıştı. Ama aynı günün sonunda, Cezzar Ahmed Paşa'nın o bölgedeki cephaneliği patlatmasıyla, Fransız saldırıları yarıda kaldı ve Ali Burcu'ndan çekilmek zorunda kaldılar. Bu sıralarda Fransızların kaleye sızdığını gören, topçu ateşiyle Osmanlı birliklerine destek vermekle görevli birliğin başındaki İngiliz amirali Horatio Nelson, yaptığı topçu ateşini kesti. Ama, ertesi gün kalede duran Türk bayrağını görünce, topçu ateşine devam etti.
Kuşatmanın 52. gününde, kaleye Rodos Adası'ndan 3000 kadar Nizam-ı Cedid askeri geldi. Zaten yıpranmış olan Fransız ordusu, iyice demoralize oldu. Karşısında daha büyük bir ordu vardı. Artık Napolyon'un aklına yapabilecek bir şey gelmiyordu.
Kuşatmanın 64. gününde, Napolyon ani bir geri çekilme kararı aldı. Çünkü, bu kalenin ele geçirilemeyeceğini anlamıştı. Uzakdoğu'yu sömürgeleştirme planı, Akka Kuşatmasının yenilgiye uğramasıyla başarısızlığa uğradı; geri çekildi ve Paris Barış Senedi imzalanarak savaş son buldu. Cezzar Ahmed Paşa'nın karşısında ilk yenilgisini yaşayan Napolyon: "Akka'da durdurulmasaydım, bütün Doğu'yu ele geçirebilirdim!" sözünü söylemiştir.
Cezzar Ahmed Paşa ise 1804'te ölümüne kadar Akka Beylerbeyliği görevini yürütmüştür. Cezzar Ahmet Paşa'nın ve tüm şehitlerimizin ruhları şad mekanları cennet olsun.
Hayırlı Pazarlar...
Yorum Yazın