Yüksel Aytuğ

Yüksel Aytuğ

Mail: hffhsyt@hotmail.com

Ayıp olmuyor mu Matiz?

Tamam, kimsenin giyimi kuşamıyla, tercihiyle, yaşam biçimiyle bir derdimiz yok ama bu nedir yahu? Sahneye mayo, bikini, iç çamaşırıyla çıkıp, sanatı ve ifade özgürlüğünü "teşhircilikten" ibaret sanan bazı kadın figürleri yetmezmiş gibi erkekler de aleni olarak "mal beyanında" bulunmaya başladı.
Sevgili Mabel Matiz kardeşim, slip külotla klip çekmek nedir? Bunu bana bir izah edebilir misin? Sence bu görüntü güzel mi, estetik mi, çekici mi? Moda plajında beyaz donla denize giren sığınmacı görsen "İyyy" deyip, kafanı çevirirsin. Peki senin onlardan bir farkın var mi?



Hadi onlar savaştan, ölümden, yokluktan kaçıyorlar. Peki sen neden ürküp de çıplak bedeninin ardına sığınıyorsun?
Seninle tanışıklığımız, muhabbetimiz yok güzel kardeşim. Günaydın'ın iki yıl önceki gecesinde uzaktan bir selamımız oldu, hepsi o kadar. Seni tanımasam da bazı şarkılarını sevmişliğim vardır aslında. Bana hep Anadolu ezgilerini anımsatan o dilli kaval gibi yanık ses rengin, farklılık arayan kulağıma hep iyi gelmiştir.
Diyeceğim; etine gelene kadar müzikseverlere vereceğin o kadar çok şeyin var ki... Yazık etme kendine...

Ne nerede ucuz?
Bu tüyoyu; gazetelerin yayın yönetmenleri, televizyon kanalı yöneticileri, haber merkezi şefleri ve gündüz kuşağı programlarının editörlerine veriyorum. Naçizane...
Efendim, bu aralar milletin en büyük derdi, geçim. Ev kadınları ve emekliler market market, pazar pazar gezip en ucuz ürünü bulmayı ata sporu haline getirdiler. Ben gazetelerin, televizyon yöneticilerinin yerinde olsam, "Ne, nerede ucuz?" sayfaları, köşeleri yaptırırdım. En ucuz semt pazarı, en hesaplı market karşılaştırmalı gıda fiyatları, fabrikadan halka satış merkezleri, en ucuz yemek servisi yapan belediye lokantaları, fakir fukaraya ücretsiz yardımda bulunan kurum ve kuruluşların adresleri benim aklıma ilk gelenler. Hatta gazeteler "Ucuzluk Eki" verseler harika olmaz mı?
Bu işe ilk girişen gazete, televizyon, bülten ya da program; reytingin ve tirajın dibine vurur. Sevabı da cabası...

Yok mu bir kişilik yeriniz?
Gülden Karaböcek deyince aklıma Dilek Taşı, Dilek Taşı deyince de çocukluk ve gençliğimi geçirdiğim Bakırköy İncirli Caddesi'ndeki teraslı dairemiz gelir. Babamın Almanya'dan getirdiği, kapandığında çantaya dönüşen Sanyo marka müzik setinin pikabında döndürürdük Dilek Taşı'nın 45'liğini, neredeyse her saat başı.



Kanal D'de 12 Eylül ve sonrasını anlatan Dilek Taşı dizisinin fonunda da bu şarkı sık sık çalıyor. Her çaldığında da beni zaman yolcusu haline getiriyor.
Geçenlerde bu şarkıyı hepimize sevdiren Gülden Karaböcek'in bir kebapçıda şarkı söylediği haberini okuyup üzülmüştüm. Neyse ki daha sonra yakınları bir açıklama yapıp, Karaböcek'in katıldığı açılış gecesinde hatır için bir şarkı seslendirdiğini söylediler.
Bu haber ve dizi kafamda bir ampul yaktı. Gülden Karaböcek bir-iki bölüm Dilek Taşı dizisinde misafir oyunculuk yapsa nasıl olur? Eminim kadroda bir kişilik yer vardır...

Şeref kürsüsü
Antalya'da su içen kediyi bekleyen tramvay sürücüsünü ve sabırlı yolcularını ayakta alkışlıyorum.

Zap'tiye
Nobel ödüllü bilim adamımız Aziz Sancar'ın takipçi sayısı (2 bin 500), göbek atan adamın takipçi sayısını (15 milyon) geçtiği gün "muasır medeniyetler seviyesine" eriştik demektir!

Ne demiş?
Yeşilköy sahilinde tartıştığı arkadaşı tarafından zıpkınla yaralanan adam, sedyede götürülürken sitem etti: "Tabancayla vur, bıçakla, bu ne ya?"

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar