Avrupa, Ukrayna krizinin anlamını biliyor. Kendini nasıl vuracağını öngörüyor. Krizi çözmek ya da bastırmak için elinden geleni yapmaya hazır. Ama maalesef elinden pek de fazla bir şey gelmiyor. Avrupalı ülkelerin askeri ve siyasi zayıflığı bu krizde öylesine ortaya saçıldı ki, sanırım AB bundan böyle eski havasını en azından uzun müddet yakalayamayacak gibi. Almanya ve Fransa bir taraftan ABD ve Rusya'yı yatıştırmaya çalışırken bir taraftan da hem Washington hem de Moskova'da ağır itibar kaybına uğradı.
Almanya Başbakanı Scholz, Washington'da Biden'a ve Amerikan basınına hesap verdi. Genel anlamda Batı ittifakına bağlılığını dile getirdi ama ayrıntıya inince görülüyor ki, Almanya ABD'nin beklentilerini karşılayabilecek durumda değil. Scholz'un söyleyebildiği tek şey, Ukrayna'ya en büyük ekonomik yardımı yaptıkları şeklindeydi.
Öte taraftan Biden, Kuzey Akım 2 gaz hattının kapatılacağını söylerken Scholz projenin adını anmadan "Yaptırım durumunda bir ve beraber hareket edeceğiz" demekle yetindi. Almanya sadece siyasi ve askeri zayıflığıyla değil aynı zamanda Rus gazına bağımlılığıyla da yüzleştiğinden ne yapacağını bilemez halde. Bu nedenle pasif bir tutumla krizi en az hasarla atlatmak, Rusya'yı yatıştırmak, ABD'yi geçiştirmek için elinden geleni yapıyor.
Macron'un daha cüretkâr halleri, çok komik bir görüntünün ortaya çıkmasına neden oldu. Macron arabuluculuk gibi bir hedefle gittiği Moskova'da açıkça hor ve küçük görüldü. Herkes Putin'in Macron'u oturttuğu masaya takılmış halde, ama asıl sorun o değil. Putin bu masayı zaman zaman kullanıyor. Ama Fransa çapında bir ülke devlet başkanıyla ilk kez böyle bir görüntü verdi. Yine de masa ayrıntısı pandemi koşullarında hoş karşılanabilir diye bakalım, ama Putin bununla da yetinmedi. Macron'u kasten eli cebinde karşıladı. Hiç tokalaşmadı. Ve basın toplantısı sonrasında ardına bakmaktan çekip gitti.
Daha başka söylentiler de var. Macron havaalanında 40 dakika kadar bekletilmiş. Ayrıca Putin, Macron'u uğurlamaya çıkmamış. Tüm bunlar tesadüfen gerçekleşmiş gaflar değil. Putin özellikle böyle davranıyor. Avrupa'yı bilerek küçümsüyor. Zaten Peskov'un dün yaptığı açıklamalara bakarsanız durumu daha iyi anlarsınız. Peskov, Fransa'nın arabulucu falan olmayacağını söyledi, ardından da "Buraların patronu Fransa değil" dedi.
Durum oldukça açık. Avrupalı liderler kriz içinde bir o tarafa bir bu tarafa koşuyor, ama hiçbir tarafa yaranamıyor. Övünmek gibi olmasın ama aynı Putin, önümüzdeki ay önce Çin'i ardından da Türkiye'yi ziyaret edecek. Yine Peskov yaptığı bir açıklamada aynen şöyle dedi: "Eğer Türk ortaklarımız, Kiev ve ABD'yi ilgili anlaşmanın uygulanması için etkileyebilecek durumdaysa bunu ancak memnuniyetle karşılarız."
İşte yeni uluslararası düzen ve Türkiye'nin bu düzendeki rolü derken tam da bunu kastediyoruz. Eskinin mağrur Fransız'ı şamar oğlanına dönerken Türkiye müzakerelerde ciddiye alınan üç beş aktörden biri haline geldi. Kolay olmadı ama oldu. Putin, Türkiye'nin siyasi iradesini ve kendisine çıkarabileceği maliyeti iyi gördü.
Bu Türkiye'nin sorunu çözeceği anlamına gelmez. Sadece şu kadarı bile önemli. Putin, Fransa'yı ve Avrupa'yı zerre kadar umursamazken Türkiye'yi ciddiye almadan edemiyor. İşte fark burada.
Yorum Yazın