Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Mail: shjbjdsk@hotmail.com

AVATAR

'James Cameron, bir yıl boyunca yazdığı Avatar 2 filminin senaryosunu, neden çöpe attığını açıkladı.'' cümlesini görünce boşluğa bakıp, tekrar ekrana baktım ve doğru okuduğuma kanaat getirdim. Çok basit bir cümle, Hollywood ve ülkemiz sektörleriyle alakalı olarak, uzun uzadıya düşünmeme sebep oldu. İçimden kendi kendime, vay be adamların iş düzenine bak arkadaş, demekten kendimi alıkoyamadım. 2009 yılı yapımı Avatar filmini izlemedim, lakin izlemesem de neredeyse her şeyine hakimim maşallah! Öylesine büyük bir reklam ve PR çalışması yapılmıştı ki, gişeye çıktığında izlemeseniz de haberdar olmamanızın imkanı yoktu. Tabi bu cümlemden, bu filmin sadece bir PR başarısı olduğu anlamını çıkartmayın. Avatar filmi, dokuz dalda Oskar'a aday gösterilmiş ve en iyi görüntü yönetmeni, en iyi görsel efekt, en iyi yapım tasarım dallarında ödüle layık görülmüş. Yönetmen J. Cameron, filmi aslında 1999 yılında yine kendi çektiği Titanik filminden hemen sonra çıkartmak istemiş, fakat hem (CGI) teknolojik yetersizlik hem de filmin maliyetinin 400 milyon dolar gibi astronomik bir rakama mal olacağı hesaplanınca, hiçbir film stüdyosu bu işe soyunmaya cesaret edememiş. Bu filmin seyirci açısından en büyük özelliği, dünyada 3D teknoloji ile çekilen ilk film olmasıdır. Ön hazırlık süreci dört yıl sürmüş, evet, yanlış okumadınız tam tamına dört yıl sadece ön hazırlık... Ve filme özel NA'Vİ dili olarak adlandırılan, dil bilimcilerle ortak çalışılıp, bine ( 1000) yakın kelimeyle ifade edilen bir dil ortaya çıkarılmış. Ve tabii ki, zurnanın zırt dediği noktaya gelecek olursak, tüm zamanların en büyük hasılatı olan 2 Milyar dolar barajını geçen ilk film olmasıdır. Filmin felsefik altyapısına ve ne anlattığına girmeyeceğim, lakin yeni bir dünya yarattıkları ve bunun için neredeyse en ince ayrıntısına kadar düşündüklerini düşününce, aklıma ülkemizin sinema ve dizi sektörü düştü. Amacım kıyas yapmak değil aslında, bazı konular kıyas yapılamayacak noktada olur bazen. Lakin, insan hayıflanmadan da duramıyor doğrusunu isterseniz. 1996 yılından beri bu sektörde olan biri olarak bu zamana kadar içinde bulunduğum işleri ve kulak aşinalığım olan işleri düşündüğümde aradaki uçurumu göz ardı edebilmek gerçekten çok güç. Sakın yanlış anlamayın, hikaye çeşitliliği bakımından her zaman daha önde olduğumuzu dile getiririm her mecrada, lakin çalışma düzeni, plan, program konularına geldiğimizde, maalesef bir türlü çözülemeyen ve kangren olan konularımız mevcut. Bunların başında, dizilerimizin her hafta 135 dakika olması dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir şeydir, diye tahmin ediyorum. Bu alanda Guinness rekorlarında bir alan açılması için başvuru yapmalıyız. Ne demek istediğimi, sadece bir gün birkaç saat film veya dizi setinde geçirirseniz, daha iyi anlarsınız diye ümid ediyorum. Bundan şikayet etsek de sonuçta bir çok meslektaşım ve set emekçisi dostlarım olarak, bu sektörden ekmeğimizi kazanıyor, hayatımızı idame ettiriyoruz. Bana sorarsanız, bundan daha büyük problem ise p-lan-sız-lık... Plansızlık olunca da uykusuz geceler, düzensiz set saatleri, haftanın kaç gününü çekime ayıracağınızı bilemediğin bir iş hayatı. Bizim sektörde iş yapılacağı zaman kervan yolda düzülür, hele bir başlayalım sonunu getiririz, fikri hakimdir (kendimi tenzih etmiyorum üzüm üzüme baka baka kararır). Bizde sinema filmleri ortalama dört haftada çekilir (son senelerde bu süre iki haftaya kadar düşmüştür) 2 haftada post prodüksiyon ( kurgu, montaj ) işlemleri sürer ve ortalama 5 hafta gibi bir sürede gişeye hazır hale gelir (istisnalar kaideyi bozmaz). Yazıya başladığım cümleye gelecek olursak yönetmen James Cameron bir yılda yazdığı senaryoyu çöpe attı. Sebebini ise şöyle açıklıyor ; Tüm filmler farklı seviyelerde işler. Birincisi; karakter, problem ve çözümün olduğu yüzeydir. İkincisi ise tematiktir, film ne söylemeye çalışıyor, diye düşündürür. Üçüncü seviye ise bilinçaltında işler, devam filmi için tüm senaryoyu yazdım, okudum ve üçüncü seviyeye geçmediğini fark ettim ve baştan başladım diyor... Sinema, insanı insana en fazla enstruman ile anlatabildiğiniz mükemmel bir araçtır. Lakin, o araç için yapmak ve hazırlamak zorunda olduğunuz çalışmalar vardır, onlardan bir tanesini eksik yaptığınızda ortaya tadı tuzu olmayan bir yemek çıkar, evet, o yemek çıkar, ama tadı olmaz. Her zaman söylerim, Amerika Birleşik Devletleri bir ambalaj ülkesidir, en iyi oldukları konu yaptıkları işi mükemmel bir şekilde ambalajlarlar ve pazarlarlar. Sıkı da çalışırlar ama çalışmalarını verimli geçirirler, kendilerini paralamazlar, sistematik ve adım adım ilerleyerek amaca ulaşırlar. Sıradan hikayeleri olağanüstü, yalan hikayeleri ise mükemmel ambalajlarlar ve tüm dünya da onu öyle kabul eder (sinemanın gücü). Yani, demem o ki sayın okuyucu, bu plansızlık programsızlık ülkemize her alanda çok yıllar kaybettirdi. Bazı huyları değiştirmek kolay değildir, ama bir yerden de başlamanın zamanı gelmedi mi ? 

Hayırlı pazarlar efendim...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar