Çeşitli vesilelerle vurguladık, tekrarlamakta fayda var...
"Türkiye, erkenden seçim atmosferine taşındı!"
Bundan sonrasında, muhalefet kaynaklı, "enformasyon-dezenformasyon" savaşına, "kavgada yumruk sayılmaz" misali politik vuruşlara tanık olacağız. Hatta, "Özrü, kabahatinden büyük" sözünü doğrulayan tutarsızlıklarla karşılaşacağız. Tıpkı İYİ Partili Lütfü Türkkan olayında olduğu, Genel Başkan Meral Akşener'in yaşadığı savrulmada görüldüğü gibi...
Bütün bunlar bir yana, öyle anlaşılıyor ki...
Süslü kılıflara sokulsa da yabancıların, Türkiye'nin iç işlerine karışmasına ortam yaratacak faaliyetler de hız kesmeyecek! Bakınız: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, büyükelçilere gönderdiği mektup! Daha, 10 büyükelçinin, Kavala yargılaması bahanesiyle Türk yargısına diplomatik muhtıra vermeye kalkışmasının dumanı tüterken CHP Genel Başkanı'nın, yine yabancılardan medet uman tehlikeli yola girmesi hem üzücü hem de düşündürücü. Üstelik bütün bu organize işlerin, "Manda ve himaye kabul edilemez", "Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir", diyen Atatürk'ün önderliği ve manevi ağırlığı göz ardı edilircesine yaşanıyor olması ise başlı başına talihsizlik. Atatürk'ün kurduğu, anti emperyalist temeller üzerinde yükselttiği CHP ile bugünkü "yabancı muhibi" CHP arasında bir organik bağ veya en azından benzerlik kurmak dahi artık çok güç!
***
Kuşkusuz, ülkenin (yeni sisteme göre) 1. muhalefet partisi, iktidarın kimi icraatlarına karşı çıkabilir. Bu amaçla, demokratik yollardan mücadele de edebilir. Ve bütün bu siyasi çalışmalar, Türkiye'nin içinde ve Türkiye için gerçekleştirilir. Ama ne zaman ki herhangi bir konu, dış sahaya taşınmak istenir, işte orada Türk milletinin iki asırlık hafızası canlanıverir. 1839 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanı ile birlikte, yabancı büyükelçiler etkinlik ve güçlerini kendi ülkelerinin lehine Osmanlı iç işlerine karışmak için kullanmışlardır.
Öyle ki...
Vatan şairi Namık Kemal, İbret'te yayınlanan 'Konsoloslar' başlıklı makalesinde, "Osmanlı mülkünde ecnebi memurların müdahalat (müdahale) ve mazarratlarını (zararlarını) bilmediği kimse kalmamıştır denilse mübalağa olmaz" diye yazarak duyulan rahatsızlığı dile getirmiştir. Bu vesile ile Kemal Bey'in "Büyükelçiler Mektubu'nun" manasına, açık-örtülü hedef ve mesajlarına biraz daha yakından bakacak olursak...
Üst perdeden kaleme alınması bir yana sanki yakın zamanda iktidara gelecekmiş algısını uyandırma gayreti çok açıktır. Bir tür toplumsal bilinçaltına oynama ve yabancılardan da medet umma planı uygulanmaktadır!
Küresel sermayenin hassasiyetlerinin manipüle edilmesi noktasına gelince... Planlama, Hazine ve BDDK'da çalışan ve neredeyse bürokratik hayatı yabancı memurlarla mesaide geçen Faik Öztrak'tan taktik izler izlenimi vermektedir!
Ve en önemlisi... Yaklaşım tarzı "gayri millidir!" Güya, Glasgow'daki BM İklim Zirvesi fırsat bilinerek formüle edilen mektup, bu noktadaki güncelliği manipüle etmeyi de hedeflemektedir. Kanal İstanbul'un, "çevre" ile bağlantısını kurduğu iddiası üzerinden yürüyen CHP Genel Başkanı, Boğazlar'a ilgisini hiç kaybetmeyen, Karadeniz'deki dengeleri değiştirmeyi düşünen küresel güçlere de adeta davetiye çıkarmaktadır!
Özetle...
Eğer Sn. Kılıçdaroğlu hatırlamak isterse...
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir!"
Yorum Yazın