Büyük afetlerden sonra, toplum psikolojisinin nasıl seyrettiğine ilişkin bilimsel çalışmalar Ankara'nın da gündeminde. Allah bir daha yaşatmasın... Ama büyük yıkımların ardından kitleler yaşadıklarını şu sıralama ile yansıtıyormuş.
1- Önce, kaos ve kriz hali. 2- Derken, öfke hali. 3- Sonra, olup biteni anlamlandırma, giderek kabullenme hali. 4- Ve nihayet hayata tutunma ve hayatı sürdürme hali.
Bütün bunlarla birlikte... Düne ait kişisel ve kamusal bilanço çıkarma duygusu ise uzun süreli.
***
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın dün gerçekleştirdiği Adıyaman ziyaretiyle bir kez daha depremzede vatandaşlarla buluşması, onların acılarını paylaşması, helâllik istemesi, geleceğe dair sözler vermesi insani açıdan elbette önemliydi! Ancak belli ki Sn. Cumhurbaşkanımız da anlaşılabilir somut nedenlere ve engellere rağmen ilk 24-48 saati derinlemesine sorgulama eğiliminde. Ki bu hassasiyet, ilerisi ve sistemik risklerin kalıcı olarak bertaraf edilmesi açısından oldukça kritik!
Neden?
Çünkü... Kişisel ve kurumsal kapasite olağanüstü zamanlarda anlam kazanıyor da ondan...
Neden?
Çünkü... Vitrinde olanla gerçekte olan arasındaki ayrım büyük sınavlarda belli oluyor da ondan!
Bakınız...
10. yılına yaklaşan Gezi Olayları ve kalkışmaya dönüşen karakteri, bilhassa sosyal medya operasyonları yönüyle AK Parti siyasal genetiğini derinden etkiledi. Bu dönemden çıkarılan derslerle dezenformasyonla mücadeleye özel önem verildi. Doğru da yapıldı. Tabii bu arada... Sosyal medya kullanımı ve görünürlüğü de bir tür siyasi kritere dönüştü. Maalesef... Sosyal medyada var olma biçimi, sahada olma biçiminin önüne geçmeye başladı. Hatta sahadaki organik siyaset bile, sosyal medya üzerinden servis edilmenin yapay aracı haline geldi. Yani, amaç-araç ilişkisi yer değiştirdi. Haliyle, popüler olanın etkin olduğu ve iş yapabilir sanıldığı algısı, bir olguya evrildi. Kısacası... Herkesin işini yapması ile iş yapar gibi görünmesi arasındaki fark, maliyet üretti.
Kuşkusuz, taraflı tarafsız her kesimin takdirini kazanan iyi örnekler de vardı ve gelecek adına umut dağıttı. Emeklerine teşekkür edilesi pek çok belediye de depremin yaralarını sarmak için tüm gücüyle dört bir yana koştu. Bazıları siyasi reklam peşinde koşmayı öncelese de kimi muhalefet belediyeleri de gayreti ile toplumda karşılık buldu.
Dedim ya... Konya örneği üzerinde durulmaya değerdi...
Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay'a sordum.
"Bu kadar zorlu bir ortamda... Nasıl oldu da... Çalışmalarınız hem can kurtardı hem enkazı kaldırdı hem de depremzedelere aş, moral, barınma, temizlik, yani hayati sürdürülebilirlik kazandırdı?"
Altay, mütevazı biçimde dedi ki...
"En iyi bildiğimiz işi yaptık."
Yani?
"İşimizi yaptık!"
Sonra devam etti:
"Mesleğim inşaat mühendisliği. 7 ve üzerindeki depremin ne kadar tahribat yarattığını hemen öngördüm. Zira ülkenin her köşesinde eski yapı stoku sorunlu. İtfaiyemize ve iş makinesi ekiplerimize 06.00'da 'yola çıkın' talimatı verdik. Hızlı refleks gösterdik. Arkadaşlara, 'Siz, Adana'ya varıncaya kadar gidilecek noktayı bildiririz' bilgisi verdik. Vali bey de Hatay'a destek olma görevinin Konya'da olduğunu söyledi. Konya ve Antakya'da kriz masası oluşturduk. İlk gün enkazların başında, vatandaşın yanında idik. İhtiyaçları yerinde tespit edip, ilk aşamada kendi imkânlarımızı kullandık. Böylece zaman kazandık. Şu kadarını söyleyebilirim... 'Diğerleri deprem ama Antakya'daki felaket!' Acı varken, acıyı dindirmeye çalıştık ve bunu da Allah rızası; milletin duası için yaptık. Şimdi, biz de kazandığımız tecrübe ile kapasitemizi daha da geliştirmek üzere çalışıyoruz!"
NOT: 28 ŞUBAT! Bin yıl süreceği sanılan vesayetin yıldönümünün, 6'lı Masa'nın 'doğum günü' ile çakışması, sizce tesadüf müdür? Yoksa, iki 28 Şubat 'ruh ikizi' midir?"
Yorum Yazın