AK Parti'nin dünkü grup toplantısı, özellikle iki açıdan dikkate değerdi...
1- 104 emekli amiralin, "muhtıranın parmak, darbe mekaniğinin ayak izini" içeren bildirisine dair değerlendirmeler.
2- Ülkenin asli gündemine ilişkin tespitler!
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın olayı ele alış biçimi, "zincirleme reaksiyon" riskini gördüğünü ve buna dönük duruş geliştirdiğini teyit ediyordu.
Nitekim 27 Nisan (2007) e-muhtırasına karşı, Hükümetin net tavrının oluşmasında ve kamuoyuna yapılan siyasi açıklamanın yazımında rol alan kıdemli siyasetçiler şöyle diyordu:
"Eğer bu kadar güçlü ve kararlı tepki göstermeseydik, denizcilerin arkasından karacılar, havacılar derken sivil görünümlü farklı unsurlar da sıraya girerdi!"
Özetle...
AK Parti kadroları, 4 Nisan'ı tesadüfi bir bildiri (!) veya masum görüş açıklama gibi görmüyor. Aksine, siyasi ve toplumsal stresi artırmaya dönük öncü ve artçı şok dalgasının bir fazı gibi yorumluyor. CHP'nin dilini ve üslubunu ise her açıdan sorguluyor.
Son 19 yılda, değişik türevleri tecrübe edilmiş darbe girişimleri ile boğuşan, en son 15 Temmuz'u milletle birlikte defeden bir iktidar, haklı olarak teyakkuz halini muhafaza ediyor!
***
Gelelim muhalefetin, şu "gündemi perdeleme" iddiasına...
Bir kez daha anlaşıldı ki başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, tüm ekibi olup bitenlerin farkında. Yani, hayatın gerçeklerini reddetmiyor.
Ancak sorunların çözümü noktasında, piyasadaki karmaşık senaryolara kıyasla oldukça sade düşünüyor.
Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, açık bir dille dedi ki...
"Bu ülkede tenceresini kaynatmakta zorlanan her vatandaşımızın derdine, 19 yıldır olduğu gibi bugün de yarın da yine biz derman olacağız.
Bu ülkede iş bulmakta zorluk çektiği için geleceğine tereddütle bakan her gencimizin, her vatandaşımızın sıkıntısına, 19 yıldır olduğu gibi bugün de yarın da biz çözüm bulacağız.
Bu ülkede salgın şartları sebebiyle ekmek teknesini çevirmekte zorlanan her esnafımızın önünü, 19 yıldır olduğu gibi bugün de yarın da biz açacağız..."
Tabii ki Cumhurbaşkanı liderlik özellikleri gereği karamsarlığa prim vermeyen, moral aşılayan, motivasyonu üst düzeyde tutmayı önemseyen bir tecrübe...
Bu nedenle bir yandan mevcut sıkıntıların aşılacağı güvencesini sunarken, diğer yandan da yaşanmışlıkların unutulmamasını istiyor.
Bilhassa gençleri hedefliyor.
"Türkiye'nin 19 yıl önceki halini, yaşı 35-40'ın altındaki vatandaşlarımız pek hatırlamaz.
Hükümete geldiğimizde, demokrasiden kalkınmaya kadar her alanda yokluk, yoksulluk, yasaklar ve zulüm arenası haline getirilmiş bir ülke devraldık" sözleri de bu durumu yansıtıyor.
Netice olarak...
Cumhurbaşkanı da AK Partililer de -öne sürüldüğü gibi- sosyoekonomik realiteden kopuk değiller. Darbe kokan bildiri üzerinden, öncelikli meseleleri arka plana falan da bırakmıyorlar.
Hatta her ikisinin iç içe geçtiği bir süreci yönetiyorlar.
Pandemi şartlarındaki zorluklar ve küresel belirsizlikler, geniş toplum kesimlerinin özverisi ile göğüslenirken, bu konjonktürü siyasal mühendislik faaliyetleri için kullanmaya hevesli antidemokratik kimlikli oluşumları asla hafife almıyorlar.
Gündem mi?..
Ekonomik reformların hızlanması, insan hakları eylem planının an be an hayata geçmesi, dezavantajlı toplumsal grupların desteklenmesi, aşılama çalışmalarının sürdürülmesi, AB ile pozitif ajandanın açılması, bölgesel güvenlik sınamalarına karşı milli bekanın korunması!
Yorum Yazın