Efendim aşı olmayabilirlermiş. Çünkü vücut kendilerine aitmiş ve hukukta "vücut dokunulmazlığı" kutsalmış.. Bu kutsal hak onlara "aşı yaptırmama özgürlüğü" verirmiş..
Kâğıt üzerinden bakarsan, hukukun özünü bilmezsen, bu "parlak" laflar, hâlâ ve hâlâ aşı olmamakta direnenleri ve bunları durmadan yazarak ve söyleyerek "Siz de aşı olmayın" algısı yaratanları haklı gösterebilir.
Vücut dokunulmazlığı ki en iyi bilenlerden olduğumu düşünüyorum, Mülkiye üçüncü sınıfta, vali yetiştiren idari şubede, Muammer Aksoy Hocamın (Işıklar içinde yatsın) önüme koyduğu sınav sorusuydu.. Hoca bana bir yerde valiye bağlı güvenlik güçlerinin işkence yapmalarının neden suç olduğunu soruyordu. Cevap "vücut dokunulmazlığı"nı ihlaldi tabii. Sınav heyecanı "vücut" lafı aklıma gelmedi. "Dokulmazlık ihlali" dedim sadece.
"Ne dokunulmazlığı?" dedi. Hay Allah kafam takılmış.. Hocam beni sever. Öbür sorulara çok iyi cevap vermişim. Bu kısa cevabı da bulursam 10 verecek.
"Oğlum şimdi seni hapsedersek, neyini hapsetmiş oluruz?" "Beni"den başka laf çıkmıyor aklımdan..
Geliyor yanıma, koluma hafif bir tokat atıyor.. "Hıncal, neyine dokundum şimdi?"
"Koluma" diyorum aptalca..
Tam beş dakika uğraştı bana "Vücut" dedirtmek için.. Sonunda dedim..
"Of be" dedi.. "Çık!.. On!.." Vücut dokunulmazlığı lafını bir daha unutmamak üzere, Muammer Hocam vücut dokunulmazlığımı on kere ihlal edince, nasıl unuturum ki..
Amma velakin.. Mekteb-i Mülkiye'de öğrendik gene..
Kanunların iki tarafı vardır..
1- Lafzı.. Yani yazılmış şekli..
2- Ruhu.. Yani asıl anlamı ve kapsamı..
Şimdi "vücut dokunulmazlığı" hakkı size vücudunuza dokundurma özgürlüğünü de verir. Lafız, yani yazılmış yasa budur..
Ama bir yazılmış yasa daha vardır. Özgürlükleriniz, başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde biter.
Aşı yaptırmamakla sadece kendi hayatınızı tehlikeye atıyor olsaydınız mesele yoktu. Ama ne yazık ki öyle değil..
Bilim (Ne yazık ki, bazı aşı karşıtları, bilim adamlarının da bazı kurumlara ve devletlere satılmış olduklarını, bu kurumlara kâr sağlamak ya da o devletlerin dünya siyasetine destek olmak için büyük paralar karşılığı aşıyı teşvik ettiklerini yazıp söyleyecek kadar ileri gittiler), "İnsanların aşı oranlarını yüzde 80'in üzerine çıkaramazsak Kovid bitmez. Salgın durmadan yenilenir. Yeniden yayılır, hasta eder, öldürür durur" diyor..
Yani aşı olmak ya da olmamak kendi keyfiniz değil. Toplum, giderek dünya sağlığı için önemli. Yani aşı olmayanlar, benim gibi olanlar dahil, geri kalanların hayatlarını ve ekonomik durumlarını tehdit ediyorlar..
Ekonomi ya.. Pandemi ve yasaklar günün konusu ya, ona bakalım sadece.. Turizmi ne hale getirdi.
Görüyorsunuz.. Ya görmedikleriniz?.
En gözde yer Bodrum değil mi?.
En kabadayısından, sezon 4 aydır orda. Bodrumlu esnaf 4 ay çalışır, 12 ay aile besler, çocuk okutur.
Geçen yıl hiç yoktu. Bu yıl biraz iyi..
4 ay olacak inşallah.
Geçen yıldan 12, bu yıldan 8, toplam 20 ay daha geçinme zorundaki esnaf fiyatları artırmaz da ne yapar?.
Dükkânını mı kapasın?.
Kapadı.. Patron bugüne dek birikimleriyle idare eder.. Peki diyelim o turistik tesiste bahşişle geçinen, kapı açık oldukça para kazanan binlerce işçi neyle, nasıl yaşar?.
Şimdi pandemi yeniden yayılır ki, hem de ne dehşet yayıldığını rakamlar gösteriyor, yasaklar yeniden konursa ülke ekonomisi ne hale gelir?. İnsanlar ne hale gelir?
Yeni yasakları, yani ekonomik çöküntüyü önleyecek şey, en az yüzde 80'imizin aşılanması değil mi?. O zaman aşılanmak, nasıl kişinin dokunulmazlık ve özgürlük hakkı olur?. Yeni binlerce ölüm ve milyonların, yani ülkenin ekonomik sarsılmasına yol açacak bir eylemin özgürlüğü olur mu?.
Gazeteler, özellikle Sabah her gün yazıyor, aşılanmadan Kovid'e yakalanıp hastanelik olanlardan hayatta kalanların ağzından, entübe olmanın, yoğun bakımda kalmanın, hatta en rahat odada tedavi görmenin bile nasıl dayanılmaz işkence olduğunu.. Boş verin.. Onlar ısmarlanmış yazılar.
İktidar aşılanmayı istiyor ya..
Sabah yandaş ya.. Tabii öyle yazacaklar..
Okey. Bırakın medyayı, sosyal medyayı.. Bir dostunuz, tanıdığınız mutlak hastanelik olmuştur. Onunla konuşun hastane günlerini..
Onunla konuşun, "Hastaneye yatanlar yüzde 70 arttı. Vakalar 25 binleri, ölümler 100'ü geçti yeniden" haberlerini boş verip.. En yakınınızdan, en güvendiğiniz insandan dinleyin, aşısızlığın, Kovid'e yakalandığınızda nasıl bir işkenceye dönüştüğünü..
Devlet açıklıyor.. Tabii gene yalan(!) açıklıyor.. Çünkü aşıya tonla para verip alan ama nerdeyse parasız yapan devlet de aşıdan milyarlar kazanıyor ya.. Yalan söylüyor..
"Hastaneye yatanlar içinde aşısızların oranı yüzde 95!." diye..
Hem doğru bile olsa sizi ırgalamaz..
Siz o yüzde 5 var ya, onun içindesiniz. Tövbe Yarabbim, Ulu Tanrı ile senet imzaladınız ya!.
*
Dünya aşılanmayı zorunlu kılan yasalar ya da aşılı olmayanlara karşı, onları önleyecek yasaklar koyuyor. Seyahat özgürlüklerini kısıtlıyorlar. Kafelerden stadyumlara, halka açık her yere girmeleri engelleniyor..
Yani durum, "Aşı olmazsan olma.. O zaman evinde tek başına oturursun.. Kuryeler siparişlerini kapına bırakıp kaçarlar" yaşamını kabul etmeye doğru gidiyor..
Akıllarını başlarına, vicdanlarını kalplerine almazlarsa..
***
HEM AŞI, HEM KOVİD OLAN BEN!..
Aşı, Kovid olmayı kesin engellemiyor. Öyle bir aşı hiçbir hastalıkta yok zaten. Rakamlar yüzde 100'e yakın ama, gene de yakalanan örnekler var.
Kovid'de bu istisnalar daha fazla..
Çünkü hâlâ tam çözülemeyen bu yeni SARS virüsü çok çabuk değişim geçiriyor, bu yüzden yüzde 100'den aşağı düşüyor kesin etkisi..
Ben işte onlardan biriyim..
Çin Sinovac aşısı oldum, ikisini de..
Sonra bizim Ercan yakalandı. Hafif geçirdi hamdolsun.. Ama evde ben, Fatoş ve Caner de yaşıyoruz..
"Haydi biz de Kovid testi yaptıralım" dedim. Aşılarımızı yapan hastaneyi aradık. Ayni hemşireyi yolladılar..
Sonuçlar geldi. Fatoş ve Caner negatif.. Ben, iki aşısını da yaptırmış ben Hıncal pozitif iyi mi?.
Meğer bir haftadır Kovid olmuşum haberim yok!. Doktorlar geldiler.
Baktılar hiçbir emare taşımıyorum.
Gene de "Her ihtimale karşı" diye üç günlük Kovid ilacı verdiler. Ev içinde maske ve mesafeye dikkat etmemizi söylediler ve gittiler.
Zerre belirti olmadı. Ateşim çıkmadı, öksürmedim, nefes sıkıntısı çekmedim.
Aynen yaşadım..
Neden?.
İşte o aşı sayesinde.. Ayni virüsü alan, hastanede entübe olmuş, işkenceler çekerek ve çok hayatta kalma umudu olduğunu bilerek yaşam savaşı verirken ben Kovid'i güle oynaya atlattım aşı karşıtları.. Bu bir..
Aradan zaman geçti.
Özel Medipol Hastanesi'ni aradık, gene test istedik.. Bu defa hem Kovid, hem antikor testi. 24 Temmuz'da burunlarımızdan sürüntü, damarlarımızdan kan aldılar. İki gün sonra sonuçlar geldi..
Üç çeşit Kovid virüsü için test yapmışlar.
Hepsi negatif. Antikor testlerimiz, üçümüzde de pozitif.
Bendeki antikor sayısı 7.331.. Yazı ile yedi bin üç yüz otuz bir.
Ertesi gün Sağlık Bakanı, "50'nin üstü pozitif, 150 antikor mükemmeldir" deyince içime bir kurt düştü.
150 mükemmelse 7 bin ne demek?.
İki gün sonra Doktor Erdoğan, Frankfurt'tan geldi.. İki yıldır 7/24 Kovid'le uğraşıyor bizimki.. Benim raporun aslını önüne koydum ve sordum.
"7.331 antikor olur mu?. Bir yanlışlık mı var?."
"Olur" dedi.. "Buna yakın rakamlar çok gördüm, ama 7.331 hayatta gördüklerimin en büyüğü..
Mükemmelsin." Ki ben 82 yaşım, 25 senelik yüksek tansiyonum, 20 senelik şeker/ diyabetim, bir metresi alınmış kalınbağırsağım, kalmış tek böbreğim, geçirdiğim ağır sarılık yüzünden yıpranmış karaciğerim, 14 kez kanamalı midem ve ordan burdan geçirdiğim ona yakın ameliyatla, belki de ülkenin Kovid riski en yüksek adamıyım..
Yani hani o beğenmedikleri Sinovac aşısı bana Kovid hastalığımı haberim bile olmadan geçirtmekle kalmadı.. Şimdi akıllara seza bir antikor (Yani virüsle savaşan nesne) sağlamama yol açtı..
Aşı olmadan Kovid'e yakalanmış biri de aynen böyle ayrıntılı şekilde başına gelenleri yazar mı acaba?.
***
TEBESSÜM
Kemalleri bir hafta sonra dün uğurladık. Bir yanda pandemi.. Bir yanda yangınlar.. Bir yanda korkunç sıcaklar.. Tek başıma olsam ne olurdu bilmiyorum ama, "Aile" ile birlikte olmak, o zor günleri kısalttı. Sabah ayrılırken Nükhet Yengemiz, "Hıncal ağbi sanki dün gelmişiz, bugün gidiyoruz gibi geçti, koca hafta" dedi..
Einstein gibi cevap verdim..
"Hızlı geçmişse iyi geçmiş demektir.." Kemal'in en sevdiği şey, sabah etrafı da serinletsin diye iyice ıslattığımız bahçede çıplak ayakla dolaşmaktı.
Derwall'i hatırlardım. Ali Sami Yen'de her maçtan sonra, millet gitmiş, tribünler boşalmış ve sahayı sulayan fıskiyeler çalışmışken, oynayan takımı çıplak ayakla sahaya çıkarır ve yarım saat ıslak çimlerde koştururdu o ölesiye maçın ardından.
Dayanamadım sordum bir gün..
"Asıl aktif dinlenme budur Hıncal" dedi, "Islak çimler vücutta birikmiş tüm elektriğin topraklanmasını sağlar. Bu çocukları şimdi yarın sabah 7'de antrenmana alabilirim.."
Eee!. Kemal de mühendis.. Vardır bir bildiği..
Bunları size not diye yazmaya hazırlanırken, cep telefonumda bir şaka okudum.. Yani bu kadar cuk oturur. Bizim "Not", oldu Tebessüm..
***
Kemal, akşamüzeri mahallesindeki kahveye girmiş. Bir ayağında şıpıdık terlik. Öteki çıplak.. Kahveci Ahmet sormuş.. "Kemal Bey, terliğin tekini nerde kaybettin.." "Kaybetmedim" demiş, Kemal.. "Bunu gelirken yolda buldum.."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Allah'ın hoşlanmadığı insan, düşmanlıkta ileri gidip fazla şiddet gösteren kimsedir." Hz. Muhammed
Yorum Yazın