Yüksel Aytuğ

Yüksel Aytuğ

Mail: hffhsyt@hotmail.com

Asıl unutursak ölürler

Nefes: Vatan Sağ Olsun filmini bundan 15 yıl önce izlediğimde çok etkilenmiştim. Bugüne kadar izlediğim en iyi yerli savaş temalı filmiydi. Orada komutanı canlandıran Mete Horozoğlu'nun nöbette uyuyan askerine söylediği "Uyursan ölürüz" sözü hafızalara asılı kalmıştı. Bu kez de Murat Yıldırım'ın hayat verdiği yüzbaşının, birliğine hitap ettiği sahnedeki sözler, kitabeye dönüşecek gibi. Birliğinden bir askeri şehit veren komutan, onun silah arkadaşlarına "O, bizler yaşayalım diye şehit oldu. Bunu ömrünüz boyunca unutmayın. Asıl onları unutursak ölürler" diyordu.
Filmde beni en çok etkileyen cümlelerden biri de "Burası birbirinden habersiz yaşayanların ülkesi" sözüydü. Gerçekten de bir şehit haberinin arkasında nelerin yattığını haber bültenlerindeki 15 saniyelik haberlerle anlamak mümkün değil. Yaşanan dramın büyüklüğünü kavrayabilmek için böyle filmlere ihtiyaç var. Hep söylerim ya, "Sinema; tıpkı mektup, telefon, internet gibi bir haberleşme aracıdır" diye. İşte Nefes: Yer Eksi İki filmi de bu misyonu gerçekleştirmek için yola çıkmış. Onca büyük dram yaşamasına rağmen, birbirinden habersiz yaşayanların ülkesinde bir uçtan diğerine haber güvercini uçurmuş.



Sinemada bir gelenek vardır: Seriler, ilk filmi hep aratır. Ama bu kez Nefes Yer Eksi İki'nin, Nefes: Vatan Sağ Olsun'u bir adım öteye taşıdığını düşünüyorum. Özellikle çekim tekniği, başarılı efektler ve kalburüstü reji, son derece etkili sahneleri getirmiş. Belli ki oyuncular da karakterleriyle gönül bağı kurmayı başarmış. Bir özel teşekkür de filme omuz veren TRT'ye...



Gelincik en sevdiğim çiçeklerden biriydi. Marmara Adası'ndaki çocukluğumda topladığımız gelincikleri annem şurup haline getirir, eski gazoz şişelerinin içine koyardı. Kış boyunca gazlı içecek yerine bu şahane lezzeti tadardık. Ama bu filmi izleyince gelinciklere bakışım değişti. Çünkü yeşil çayırlar üzerinde kırmızı lekeler olarak bildiğim gelinciğin anlamı, oralarda yeşil üniforma üzerindeki kırmızı mermi yarasıydı. Bir daha içer miyim o şurubu?..
Filmin, uzak diyarlara gönderdiği haber güvercininin ayağında bir mesaj daha saklıydı. Bilmezdim, meğer gazilerin yükü, şehitlerden daha ağırmış. Çünkü hayatlarının en mutlu anlarında bile sevinç duymaktan utanır, pişmanlık duyarmış insan, "Neden ben değil de o?" diye... Bu, omuzlanacak bir yük değil doğrusu... Filmde bir tek, İlker Aksum'un müthiş bir performansla oynadığı "Savaş Muhabiri Ufuk" karakterine takıldım. Sanki tüm savaş muhabirleri duygu yoksunu, vicdansız, sahtekar, yalancı tipler gibiymiş gibi bir algı oluşturulmuş. Gazze'de iki ayda 86 gazetecinin öldürüldüğü şu günlerde bu bana biraz ağır geldi.
Gelelim ironinin babasına: 10 dakika arada perdeye bir elektrikli süpürge reklamı geldi. Tıpkı filmdeki er Ramazan'ın mayın tarama cihazına benziyordu. Birileri onunla sınırda arkadaşlarının hayatını kurtarıyor, birileri de evini tozlardan kurtarıp, kendini mutlu hissediyordu. Dedik ya; burası birbirinden habersiz yaşayanların ülkesi...

Zap'tiye
Çorum'da rakım (denizden ortalama yükseklik) önce 770, sonra 801, son olarak da 820 metre olarak ölçülmüş. Çorum'un önlenemeyen yükselişi...




Gaf kürsüsü
Okurumuz Mahpeyker Merve Doğan'ın tespiti: TRT Spor spikeri Oğuz Erman Güneri'nin, IBSA Golbol Erkekler Avrupa Şampiyonası maçında milli oyuncumuz Tuncay Karakaya'nın Britanya'ya attığı 4'üncü gol için yaptığı yorum: "Tuncay, aradaki boşluğu gördü." (Golbol, görme engelli oyuncular arasında oynanan bir spor dalı.)

Ne demiş?
Bir danışanı, Psikolog Esra Ezmeci'ye sordu: "Kocam sırtındaki ve poposundaki sivilceyi eltime sıktırdı. Sizce doğru bir şey mi?" Ezmeci yanıtladı: "Eğer bu tarz şeylerin uzmanı değilse doğru değil."

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar