Yaş gurubumdan sıram gelmişti. Olmadım. Gazetecilik mesleğimden sıram geldi. Randevu verdiler, iki doz Çin aşısı oldum. Oldum da, günümüzde en çok tartışılan şey aşı..
Daha doğrusu "aşı sırası!.."
Şimdi bireysel açıdan bakarsak, öncelik sırası, en tehlikede olanların.. Yani pek çoğunda benim gibi pek çok hastalık zaten olan yaşlıların.
Ama toplumsal bakarsak, bulaşma, yayma açısından bakarsak.. Bir soru var kafamda..
Ben evde oturuyor ve işimi evden yapıyorum.. Ama iki genç yardımcım Ercan ve Caner devamlı dışarıdalar. Evde, 82 yaşımda tek başına yaşamam zor. Tüm dış ihtiyaçlarımı onlar karşılıyor. Yasak saatlerine karşı mesleki açıdan ayrıcalıkları var. Ama "aşı"ya gelince, sarı basın kartları olmadığı için gazeteci sayılmıyor ve kendi yaş guruplarına sıra gelmesini bekliyorlar ki, o da hâlâ belli değil..
Şimdi sorum şu..
Hangimiz daha tehlikedeyiz?. Evinde oturan ben mi, her yere girip çıkan Ercan ile Caner mi?.
Ya yayma konusu?. Gene ayni durum.. Virüsü evinden çıkmayan ben mi yayarım yoksa onlar mı?.
Yani hem kapma, hem yayma konusunda tehlikede olan onlar değil mi?.
Ama ben aşılıyım, onlar değil..
Tanıdığım bir başhekim var. İsmi lazım değil.. Doktorların reklam yapmaları yasak.. Yasak da bu yasağı delmenin yolu haber olmak. Hele Kovid konusunda, hele de dehşet veren laflar ettiniz mi, kötü habere bayılan medyada manşet ya da ana haber oluyorsunuz, resminizle birlikte.. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyesi bazı doktorların, kurul kararlarını açıklayan Bakan'ın tam tersi açıklamalar yapmaları, bu manşet olma hevesi mi acaba?.
Kurulda konuştun. Fikrini söyledin hepsi gibi. Sonra bir karar çıktı. Artık susacaksın ki, milletin kafası iyice karışmasın.. Hani nerde?.
Bu yüzden, bir yıldır nerdeyse sadece korona ile boğuşan o hastanenin de, o başhekimin de adını yazmıyorum..
Ama başhekim, bana dedi ki..
"Bir yıllık deneyim ve pratiklerimiz, bize ilk aşılanması gereken gurubun 30-60 yaş arası olduğunu gösteriyor. Çünkü en çok vaka ve en çok ölüm bu yaşlarda var. En çok vaka bu yaşlarda olduğuna göre, salgını en çok yayanlar da gene bu guruptakiler.."
Başhekim, kendi meslektaşı başhekimlerle yaptığı konuşmalar ve kendi hastanesindeki rakamlara göre konuşuyor.. Bütün Türkiye'nin istatistikleri ise Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca'nın elinde. O açıklıyor çünkü her şeyi..
O zaman Sayın Doktor Koca..
Vaka ve ölüm sayılarını anlamsız iki rakam olarak değil, "yaş guruplarına" göre açıklamanız lazım ki, gerçekten kim tehlikede ve kim tehlikeli bilelim!.
Adınız geçen yazıyı yazanı şahsen arıyorsunuz. O da ertesi gün sizi göklere çıkarıyor. Bu sütunda henüz tek cevabınız çıkmadı. Neden acaba?.
Benim sorularımdan korkuyor musunuz, yoksa işinize mi gelmiyor cevap vermek?
Unutmayın..
Sükût ikrardan gelir!.
***
İSTANBUL'DA BİR HARİKA SANAT OLAYI!..
Sadece Türkiye değil, dünya tartışıyor, dijital sanatı.. Ve de Refik Anadol adlı sanatçımız..
"Los Angeles'ta yaşayan Anadol, beş yıl boyunca 'Bir makine, öğrenirse rüya görebilir mi?' sorusunun peşinden gidip NASA (Amerikan Uzay Ajansı) destekli araştırmalarının sonucunda bu sergisini oluşturmuş. Sergideki eserler, uzay teleskopları tarafından kaydedilen 2 milyondan fazla görüntüyle, şimdiye kadar bir sanat yerleştirmesinde (enstalasyonunda) kullanılan, en büyük uzay temalı veri (data) kümesinden oluşuyor. Sanatçının bugüne kadar gerçekleştirdiği en kapsamlı kişisel sergisi olan 'Makine Hatıraları: Uzay', astronomik araştırmaların insanlık tarihindeki yerini gözler önüne serip izleyiciye uzayla ilgili yeni bir sanatsal bakış açısı sunuyor" diye okuyunca iyice meraklandım.. Hemen Daily Sabah Genel Yayın Müdürü, Sevgili Kardeşim İbrahim Altay'ı aradım. Kültür ve sanatı yakından izleyen bir yazarı var. İrem Yaşar.. İngilizce gazetemizde harika bir yazı kaleme almış.. "Bize de yazar mı" dedim.. Bu, dedim ya, dünyada tartışma uyandıran yeni sanat dalı ve de bizden sanatçı Refik Anadol, Los Angeles'tan ayağımıza, Dolapdere'ye gelmiş. (Irmak Caddesi, No 25), Pilevneli Galeri'ye.. Gidip görmesek de bilelim istedim. Sergi pazar akşamına kadar açık ve ücretsiz..
Aslında talep çok, uzatılması isteniyor. İrem'i okuyunca ben de istedim.. Bu sergiyi keyifle ve gururla izlemeli, imkânı olan herkes..
Şimdi söz İrem'de.. Köşemin büyük bir bölümü İrem'de.. Çünkü değer.. Günlerce yazsam değer, bu dünyanın tartıştığı yeni sanat dalını.. Bu dalın en ünlülerinden bir Türk, Refik Anadol'u ve onun görme imkânı bulamasanız bile, haberdar olmanız gereken sergisini..
*
Ünlü astrofizikçi Carl Sagan, 1980'lerde geniş kitlelere ulaşan Cosmos adlı televizyon programının bir bölümünde "Hayal gücü bizi genellikle hiç var olmamış dünyalara taşır. Ama hayal gücü olmadan da hiçbir yere gidemeyiz" der.
Bu açıklamadan yaklaşık 40 yıl sonra medya sanatçısı Refik Anadol, İstanbul Pilevneli Galeri'deki Makine Hatıraları: Uzay isimli sergisinde kamusal sanat uğruna görünmeyen uzay verileriyle şiirsel metaforlar yaratarak hayal etmenin kaçınılmazlığına dikkat çekiyor..
Literatürde birçok farklı yaklaşımla tanımlanan medya sanatları, kimileri tarafından eserlerin üretiminde kullanılan teknoloji aracılığıyla, kimileri ise sanat yapıtının işlevleri üzerinden açıklanır. Bu sanat dalı, genel bir tanımla işleyişi için teknolojik bir bileşene bağlı olan sanat eserlerini kapsar.
Aslında medya sanatçıları, başından beri bu sanat dalının özelliklerini belirlemek yerine kendi sanatsal pratiklerini geliştirmeye odaklanmışlardı. Dünyada yeni teknolojiler ortaya çıktıkça bu teknolojilerin beraberinde getirdikleri ilerleme toplumu değiştirdi ve dönüştürdü. Bu dönüştürücü etki, sanat alanını da etkiledi ve sanatçılar eserlerinde fotoğraf, film, video, bilgisayar, internet ve daha fazlasını kullanmaya başladı. Görselişitsel teknolojilerin sanatta ilk deneysel kullanımı 19. yüzyıla kadar uzansa da medya sanatları çeşitli tarihsel dönemlerde farklı şekillerde karşımıza çıkmıştı.
Teknolojik ilerlemeler elbette medya sanatlarının gelişiminde önemli bir faktördü. Ancak 1960'larda normların sınırlarını zorlayarak yeni, deneysel ve alışılmışın dışında yollar arayan avangart/ öncü hareketin de bu sanat dalının gelişimindeki hızlandırıcı etkisi göz ardı edilmemelidir. 21. yüzyıl boyunca medya sanatlarının hızla gelişim göstermesiyle beraber sanatçılar da eserlerinde tüm yeni teknolojilerden faydalanmaya başladılar.
Türkiye'de medya sanatlarına karşı ilgi, 90'lı yılların ikinci yarısında internetin ülkeye girmesi ve bazı üniversitelerde görsel iletişim tasarımı (GİT) bölümlerinin açılmasıyla başladı.
Bu dönemde Bilgi Üniversitesi GİT Bölümü'nde öğrenci olan Refik Anadol da fotoğraf, hareketli resim ve haritalama (mapping) yoluyla kendi sanatsal dilini yaratmaya başladı.
Daha sonra da kariyeri boyunca mimari yapılar ile çeşitli konuların etkileşimi üzerine eserler yaratmaya devam eden Anadol, zamanla büyük ölçekli eserler sipariş edilen uluslararası bir sanatçı haline geldi. Veri ve makine zekâsını araç olarak kullanan ve sanatını mimariye aktarmayı seçen Anadol, eserlerinde dijital mimarinin geleceğini sorgularken alternatif gerçekleri görselleştiriyor ve iç-dış mekânların işlevlerini yeniden tanımlıyordu. Tüm mekânların ve cephelerin sanatçının tuvali olarak kullanılabileceğini gösterdiği gibi, eserleri ve sergilerinde ziyaretçilerine sunduğu eşsiz, ender ve otantik deneyimlerle ilgi çekiyordu.
Dolayısıyla, sanatçının son dönem sergisi Makine Hatıraları: Uzay, kısa sürede İstanbulluların ilgi odağı haline gelmesi şaşırtıcı olmadı. Bu, Anadol'un Pilevneli Galeri'deki üçüncü sergisi. Sanatçı, 2012 yılında Şüpheci Müdahaleler isimli sergisini de yine aynı galeride sanatseverlerin beğenisine sunmuştu.
Anadol bu son sergisinde yapay zekâdan bir araçtan ziyade bir işbirlikçi olarak yararlanıyor. Eserleri, yapay zekânın toplu olarak algılanacak yeni deneyimleri nasıl ürettiğini aktarıyor.
Makine Hatıraları: Uzay, pandemi döneminde ziyaretçilerin ruhuna ve zihnine dokunarak onları günlük hayatın rutininden uzaklaştırmayı da başardı. Zoom röportajımız sırasında Anadol da böyle bir serginin bu zorlu dönemde ücretsiz olarak sunulmasının ziyaretçilerin ilgisini inanılmaz derecede olumlu etkilediğinden bahsetti.
"Makine Hatıraları: Uzay", insanlığın uzay keşiflerine farklı bir estetik ve tematik yönelimden yaklaşan iki bölümden oluşuyor.
NASA ile işbirliği yapan Anadol, "Anılar" başlıklı ilk bölümde ISS, Hubble, MRO gibi dev uzay teleskopları ve diğer uydular tarafından kaydedilen 2 milyondan fazla görüntüyü kullanan bir dizi veri resmi sergiliyor. Bu görüntüler şimdiye kadar bir sanat eserinde kullanılan en büyük uzay temalı veri kümesi.
"Düşler" isimli ikinci bölümde ise farklı büyüklükteki yerleştirmeler aynı yapay zekâ verilerini farklı şekillerde yorumluyor. Üst katlarda ise robotik heykellere dönüşüyor.
İkinci bölümün çalışmaları arasında 15 dakikalık sürükleyici bir yapay zekâ sinema enstalasyonu ziyaretçilerin gözdesi olmuş durumda. Bu bölümün sinematik kısmı olan bu eser, onları bir makinenin zihnine adım atmaya davet ediyor. Yapay zekânın geniş veri kümeleri arasında nasıl bağlantı kurduğuna dair çok boyutlu, dinamik bir görselleştirme deneyimleyen izleyiciler kendilerini genişleyen bir veri evreninde buluyorlar.
***
RAHMİ KARDEŞİME, BU SON!..
Yarım asırlık meslektaş ve kardeşim, Alkent'te de komşum Rahmi Turan, aidatlardan üç kuruş tasarruf etmek için Alkent'i Alkent yapan değerlerin içine tüküren mevcut yönetime sahip çıkmaya devam ediyor.. Onlara muhalefet eden beni de eleştiriyor. Ama insan gibi. Olması gerektiği gibi.. Üslup böyel olunca tartışma mümkün oluyor zaten. Teşekkürler Rahmi.. Bir gün bahçeme gel, bir kahve içip eski günleri yâd edelim..
Sevgili Rahmi!.
Bu yönetime sor ve cevapla bakalım.. İşe başladıklarında Alkent'te güvenlikçi, bahçıvan ve servis elemanı, maaşlı, gündelikçi, taşeron kaç kişi görev yapıyordu, bugün kaça indi?.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) bu şubat rakamları açıkladı.. "İşsizlikte tırmanış var!."
Bugün ülkede kayıtlı 4, kayıtsız 10 milyon işsiz var. Başkan Edroğan "İşçi çıkarmayın" diye kaç defa konuştu. Ne kararlar alındı.. Ama örnek olmas ı gereken bir lüks site Alkent, işçi çıkardı, üç kuruş tasarruf çiin. Ne ortak, ne özel bahçelerimizde çiçek kalmadı. Çimler otluğa döndü. Güvenlik nerdeyse sıfır. Senin orda 150 kiloluk çelik kasayı söküp götürdüler.. Sakland.ı Kovid hastaları var, saklanıyor, niye..
Tamir için anında yardım gelirdi. Şimdi randevuyla 3 günde gelrise iyi..
Bu ülkenin bunca derdi varken, ben yaşadığım Alkent'le uğraşıyorum öyle mi?.
İstanbul bugün lüks siteler ve rezidans bloklarla dolu.. 18 miylonun cebi paralı olan hepsi buralarda yaşıyor.. Yani Alkent, aslında AB gurubu İstanbul demek..
Bu siteler ve rezidansların hepsi, tasarruf diye işçi çıkarırsa, ne olur İstanbul'un CD gurubu insanın hali ha, Rahmi, ne olur?.
Senin "tasarruf" diye tenezzül ettiğin para, CD'de bir ailenin aylık geçim parası..
Üç kuruş, senin benim cebimde kalsın diye, kovulanların aileleri açlıktan ölsün öyle mi?.
Bu Alkent'in, Etiler'in, Beşiktaş'ın, İstanbul'un, Türkiye'nin, Avrupa ve Asya'nın, dünyanın sorunu değil öyle mi?.
Ben Hıncal, kendime düşeni yaptım. Bu yönetimin kovduğu bahçıvan Gürsel Usta'ya iş verdim.
Gel bir benim bahçemi gör, bir de beraber tüm Alkent'i dolaşalım, öbür bahçelere ve ortak mal parklara bakalım. Farkı gör.. Bu yönetimin kimi, daha doğrusu kimleri kovduğunu gözlerinle gör ve anla, Sevgili Kardeşim..
***
TEBESSÜM
- Kadınlar niçin erkeklerden ortalama 2 sene fazla yaşarlar?.
- Arabayı park ettikleri süre sayılmaz da ondan!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Yorum Yazın