Evet, anlatamıyoruz maalesef! Ne hikayelerimizi, ne dertlerimizi, ne acılarımızı layıkıyla, anlatamıyoruz. Neyden bahsettiğimi kısaca anlatayım sevgili okurlar. Şarklı olmamızdan mı kaynaklı yoksa marketing ve pazarlama konularında dünyadan çok geride olmamızdan mı bilemiyorum, lakin filmlerimizi, ürünlerimizi, markalarımızı dünyaya anlatma konusunda problemlerimiz var. Sorarım size, Nuri Bilge Ceylan dışında filmleri dünyada bilinen (N.B.C filmlerini izlemekte ayrı bir maharet gerektirir, dikkatinizin dağılmasını engelleyebiliyorsanız ve göz kapaklarınızı durağanlığa karşı açık tutabiliyorsanız, iyi bir "Sinefil"siniz demektir), izlenen kaç yönetmenimiz, kaç filmimiz var? Şimdi birileri, "Efendim, öyle diyorsun, ama dizilerimiz, ABD'den sonra en çok pazarlanan işler" diyebilir. Evet, dizilerimizin maşallahı var bir çok ülkeye ihraç ediyoruz, lakin hangi dizilerimizi...? İçinde bulunmaktan onur duyduğum, "Kuruluş Osman" ve ismini şu an hatırlayamadığım birkaç dizi hariç, bizi, yani Türkleri layıkıyla anlatan kaç dizi ihraç ediyoruz? İhraç edilen dizilerin konularına şöyle bir göz gezdirirseniz, ne demek istediğimi çok daha iyi anlarsınız.
Daha önceki yazılarımda da bir çok kez değindiğim gibi, şu an ülkemizde yapılan dizilerin konuları ne kadar biz, acaba? Beni sakın yanlış anlamayın, hayatın içinde kıskançlık, ihtiras, fesatlık gibi kavramlar tabi ki var (Akşam ana haberlere çok değil, 2 dakika göz gezdirirseniz ne demek istediğimi anlarsınız), ama sinema sanatı veya dizi sanatı mı demeliyim bilemiyorum, dizileri hiçbir zaman sanat kaygısı olan bir alan olarak görmememden dolayı sinema kategorisine dahil ederek söylüyorum ki, içerisinde % 20 gerçeklik varsa % 80'i kurgu olmalı, pekiii ülkemizde yayınlanan dizilere baktığımızda % 20'lik gerçeklik payını görebiliyor muyuz? Kusura bakmayın, ama istisnalar kaideyi bozmaz, birkaç dizi haricinde bizden olan hiçbir şey yok bu dizilerde. Hep aynı örneği veriyor gibi olabilirim, lakin kaç dizide ezan sesi duyuyorsunuz? Şu ana kadar kaç eve ayakkabıyla girdiniz de dizilerde neden bu kadar doğallaştırılıyor? Kaç dizide, "Bizimkiler" dizisi veya rol almaktan onur duyduğum "Ekmek Teknesi" dizisi gibi dizilerin sıcaklığı var? Bazıları diyecek ki, "Ahmet Bey zaman değişti, dünya değişti, kalmadı artık o hikayeler, insanlar farklı şeyler istiyor, içi bomboş bile olsa kaslı bir vücut, kıymeti kendinden menkul estetikten annelerinin bile tanıyamayacağı, aynı tornadan çıkmış kızlar, kadınlar görmek istiyor." Bu söylemlere sahip kişiler kusura bakmasınlar, ama halt ediyorlar!
Siz, Ekmek Teknesi gibi bir dizi yaptınız da bu halk kabul etmedi mi? Reytingler çakıldı mı? Bu çıkarımı nasıl ve hangi veriye dayanarak yapıyorsunuz? Son sezonlarda gözüme çarpan TRT 1 ekranlarında yayınlanan bir dizi var, "Gönül Dağı"... Bana az önceki tezi savunan kişilere tavsiyem, bu dizinin reytinglerine bakmalarıdır. Afişinden de anlaşıldığı gibi bir Anadolu Bozkır hikayesi. Neden mi bu kadar fazla reyting alıyor, çünkü bize, Taner'in uçma hayallerini, yani yoklukta bir şey başarma hayalini, Ramazan'ın aşk acısını, yani Anadolu insanından hikayeler anlatıyor. Demek ki neymiş efendim, abuk sabuk liseli dizilerinin teenage seyircilerinden başka izleyicilerde var bu ülkede. Sakın ha sakın, teenage yavrularımız, yani Z kuşağı diye diye ayrıştırılan, kendilerini farklı bir tür olarak görmeye başlayan genç kardeşlerim yanlış anlamasınlar, bu söylediklerimin suçu onlarda değil. Dünyada tarzlar ve modalar tek bir yerden dünyaya empoze edilir ve ne yazık ki, bu lobi öylesine kuvvetlidir ki, empoze ettikleri şeyler maalesef ülkeler tarafından sünger gibi çekilir ve özümsenir, lakin hep bir tarafından da sakil görünür. O elbise, o vücuda göre değildir, ama ne fark eder ki, yaparsınız abidik gubidik bir dizi, Nasrettin Hoca misali, "Ya tutarsa'' der işe girişirsiniz, ömrünüz 10 bölüm bilemedin 13 bölüm olur ve ne idüğü belirsiz, oyuncu arkadaşların bile, ne çektiğini ne oynadığını bilmediği bir ucube çıkar ortaya!
Bu dediklerimi kendimin de içinde bulunduğu ekmek paramı kazandığım dizi sektörünü tenkit etmek için söylemiyorum, yıllardır herkesin bilmesine rağmen, müesses nizamı karşısına almamak adına sus pus hayatına devam ettiğine dikkat çekmek için söylüyorum. Gerçi yıllardır söyledim de ne oldu?
Yazının başında bahsettiğim konuya gelirsek, insanın üzüldüğü aslında orası, ANLATAMIYORUZ, mükemmel hikayelerimiz okyanus gibiyken, ya gerekli özeni göstermiyoruz ya da bazı şeyleri anlattığımızda karşılığının olmayacağına inanıyoruz. Gerekli özen derken; sinema (buna dizileri de ekliyorum) inanılmaz detaylı, ve neredeyse bir yıl (hatta daha fazla da olabilir) o senaryonun, hikayenin mükemmelliğine ayrılması gereken bir zaman, bir hikaye ne kadar boşluksuz ve hayatın sadeliğine yaklaşırsa o kadar başarılıdır demek. Daha sonra prodüksiyonel gücünüze bağlı iyi bir iş çıkabilir. Maalesef bizim ülkede yaptım oldu, kervan yolda düzülür mantığıyla ve kalifiye eleman eksikliğinden, tuzu yerindeyse acısı az olur veya acısı tamdır ekşiliği tam olmaz (Yeşilçam filmlerini ve günümüzde nadir de olsa iyi yapılan işleri ayırıyorum). Halbuki, ne konular var. Ne ararsan tillahı var, ama layıkıyla yapacak insan sayısı bir elin parmağını geçmez, o kişiler de o güzel mesleki bilgilerini, yeteneklerini maalesef ya komedi ya aşk filmlerine harcarlar, konfor alanlarını terk etmeden ve risk almadan, eee yapacak bir şey yok, Money talks (Para konuşur). İnanın bu söylediklerim bir kişiyi veya adresi işaret etmiyor. Hepimiz bu gemideyiz bazısı az bazısı çok belki, ama gayret ediyor, bu mevzular bir köşe yazısıyla, bir belgeselle hallolacak konular da değil farkındayım. Hayatın getirdiği düzen, moda, tarzların önüne de geçilemiyor maalesef, çünkü çok güçlüler (güçlerinden korkmuyorum sadece inanmış 300 kişi olmayınca tek başına bir yere kadar oluyor, sonra mahallenin delisi yaftasını da yemek cabası) Hiçbir şey yapmadan değişmeyeceğini düşünüp teslim olmak, işte, bu benim fıtratıma ters, o yüzden söylemeye, anlatmaya, bağırmaya devam edeceğim, neyi değiştirir bilemem, ama öte dünyada Rabbim bana, "Ahmet kulum bu işlere neden izin verdiniz?" diye sorduğunda, Rabbim ben söyledim, yazdım, haykırdım, lakin bu kulların var ya, bana deli dediler, dediğimde, siz ne yapacaksınız, bilemem! Hayırlı Pazarlar efendim...
Yorum Yazın