Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

Anılarımdaki ilk "Şeker" Bayramı!.

Üç yaşına dek Kilis'te dedem ve anneannem ile yaşadım. Bayramları hatırlamam, doğal olarak.. Sonra babamın doğuya tayini çıktı. Bu defa beni de aldılar.. Önce o zaman minik bir köy olan Çaldıran, sonra da Van.. Orda bizim 5 kişilik aile dışında yakınımız yoktu. Bayram saba babam ve annem salonda yan yana otururdu. Biz, ilkokula başlayan abimle gider ellerini öperdik. Törenin hepsi bu.. Babam da çikolata verirdi bize.. Daha doğrusu çikolatin.. Yani badem şekeri kadar bir çikolata ama, renkli alüminyum folyoya sarılmış. Hepsi o törenin..
1945'de o büyük Van depreminin ardından kışı, askeriyenin verdiği o mahruti, yani koni şeklindeki çadırlarda, hava sıcaklığı sıfırın altında 10'un da altına düşünce, içinde kışı geçirdiği taş ahırda yatardık.. Babam ahırın bir bölümünü temizletmiş, ineklerle araya ip çektirmiş, annem o ipe çarşaf asmış, yere de yatak sermişti.. Sımsıcak olurdu ahır, taş duvarlar ve hayvanların sıcaklığından..
Neyse, tayin Bandırma'ya gelince, babamın Manyas'taki Çavuş Köyü'ne topu topu 60 kilometreye geldik.. Tüm aile köyde yaşamıyordu tabii. İstanbul'da bir kısım vardı. Gönen'de bir kısım.. Bir kısım da Bandırma'da tabii.. Bandırma o zaman, İstanbul'un sebze ve meyve ihtiyacını sağlayan liman.. Gerisindeki Marmara bölgesinin tüm bağ ve bahçeleri İstanbul'a çalışırdı nerdeyse.. Babamınkiler dahil.. Takalar, mavnalar taşırdı manav sandık ve sepetlerini..
İlk bayram yaklaştığında Bandırma'da, babam abimle beni bir kenara çekti ve bayram geleneklerini anlattı.
Bayramda aile ziyaretleri esastı. İlk gün küçükler büyüklere giderdi el öpmeye.. İkinci gün, büyükler bu ziyaretleri iade ederlerdi. Yani iki gün buluşulurdu.
Büyükler, eğer el öpenler çocuksa, mutlak harçlık verirlerdi. Hemen her çocuğun cebinde senede iki defa, Şeker ve Kurban Bayramları'nda bol para olduğu için, bu paraları toplamak isteyen seyyar esnaf da, kasabalarda ve kentlerde bayram yerleri kurarlardı. Dönme dolaplar, atlı karıncalar, salıncaklar.. Hedefi vurdun mu, tabladan hediyeni seçtiğin tüfek atış yerleri.. Dizilmiş hediyelere, genelde sigara paketlerine, 5 metreden falan fırlattığın halkalar.. Geçirdin mi, ister paketi alırdın, ister parasını..
Bir de alenen kumar oynatanlar vardı. M. Ali Erbil'in Çarkıfelek'ini düşünün.. Ama en fazla yarım metre çapında ve çeşitli renklerle beşe bölünmüş.. Yan da o renkten bir para basma yeri.. Gider parayı basarsın, ibre senin renginde durursa, beş misli kazanırsın.
Bir de "üç kağıtçı"lar. Laf aynen buradan gelir. Eline üç kağıt alır.. Birini gösterir sana.. Siyah.. Öbür ikisini de gösterir, onlar kırmızı. Gözünüzün önünde üçünü de kapalı masaya koyar. Elleriyle hızla üçünün yerlerini değiştirir ve seyircilere seslenir.. "Bul karayı, al parayı.."
Paranı seçtiğin kağıda basarsın. Karayı bulan kazanır.
Şimdi bu bayram yeri biz çocuklar için en ama en büyük keyif.. O zaman ne oyuncak var eve alacak, ne de çocuk parkı var, gidip salıncağa, tahterevalliye
Binecek.. Bayramdan bayrama sadece..
Haa.. Bir de bayramda yeni kıyafetler alınır çocuklara, ayakkabıdan şapkaya kadar tam takım..
Düşünün şenliği çocuklar için..
Şimdi bayramın ilk günü, babamdan başlayarak elini öptüğümüz her büyük harçlık verecek, düşünün.. Ne kadar büyük aile, o kadar harçlık..
Babam ilk gün 1 lira verirdi, öteki günler 50 kuruş.. Haftalığım 25 kuruştu normal zamanda, düşünün ne para.. 10 kuruş sinema.. 10 kuruş gazoz.. 5 kuruş simit.. 25 kuruş harika bir cumartesi öğleden sonrası demek, yetmez mi?.
Abimle oturduk ilk bayram arefesi.. Bandırma'daki akraba listesini çıkardık. Adreslere baktık. El öpme ve harçlık alma planını yaptık, yaptık da babamın anne tarafından akrabası bir Sefer Dayısı var. Biz "Sefer Amca" diyoruz. Hali vakti çok iyi.. Ama gidecek miyiz?. Yakın akraba ama, babam ona dargın, nedense.. Hiç görüşmüyorlar.. İçimiz gidiyor, çünkü iyi harçlık garanti ama ya babam kızarsa.. Sonunda "Gidip babama soralım" dedik..
Sorar sormaz babam bir gürledi..
"Ben konuşmuyorsam size ne?. O sizin Sefer Amcanız. Tabii gideceksiniz!."
Bu ilk hatırladığım bayramda aldığım ve hala unutmadığım dersti..
"Büyüklerin arası, çocukları ilgilendirmez. Onlar her akrabayla bayramlaşırlar.."
Babam anlattı gene.. "Bayramda küslük olmaz. Bayramlar asıl küslerin barışması içindir.." Soramadık tabii, "Sen niye barışmıyorsun o zaman" diye..
Topladık harçlıkları sabah.. Öğleden sonra doğru bayram yerine. Abim hemen üç kağıtçının masasına koştu. Ben de yanında bakıyorum. Beş dakika geçmeden bütün topladığı harçlığı kaptırdı. Bayram yerindeki eğlenceliklere benim paramla bindik, sinemaya, gazoza ve simite benim paramı verdik..
Bu hal geleneğe dönüştü. Yıllarca ağbimin parası üç kağıtçılara gitti. İkimiz benim harçlıkla bayram geçirdik..
Bu hikayeyi niye anlattım.. Sebebi var..
"Trabzon" yazımı okuyunca göreceksiniz..

***

TRABZON.. İSMAİL USTAOĞLU VALİME DİLEKÇEMDİR..

İsmail Ustaoğlu Trabzon Valimiz.. Mekteb-i Mülkiye'de aldığım devlet terbiyesine göre, "Sayın Valimiz.."
Ama gene Mekteb-i Mülkiye geleneklerine göre, 1962 sınıfından Hıncal Uluç, 1992 Tüllabından (Talebeler demek oluyor), İsmail'in ağabeyi..
Yani o benim Sayın Valim, ben onun Hıncal Ağabeyiyim, iki Mülkiyeli olarak.
Sayın Valim de, ben de ayni şubede okumuşuz. Bizim zamanımızda "İdari Şube" idi adı. Şimdi "Kamu Yönetimi" olmuş.
Sayın Valim ve de İsmail Kardeşim,
Salı günü Posta gazetesinde ilginç bir fotoğraf dikkatimi çekti. Sizin oralarda Çaykara'da bir yamaç. Tepede yan yana iki ev. Yol aşağıdan geçiyor, evlere nerdeyse yüz basamaklı merdivenden çıkılıyor.. Amma velakin bu yan yana iki evin, yan yana iki merdiveni var. Niye ki, bunca emek, bunca zahmet, bunca masraf!.



Efendim bu evlerin sahipleri Hanefi Men ile Şerafettin Yıldız'ın arası 10 sene evvel su meselesinden açılmış.. Hani Metin Erksan'ın "Susuz Yaz"ındaki klasik Anadolu sorunu. İki aile on yıldır konuşmazlarmış. Bu öfke, dargınlık yüzünden 1 metre arayla iki uzun taş merdiven yapmışlar kendi evlerine işte..
Yani kan davası falan değil.. Bir basit kavga hepsi hepsi ama, evleri bitişik iki aile on senedir küsler iyi mi?. Sadece kavga eden babalar değil, çocuklar da küs.. Allahın dağında başka kimse de yok, ama gene de çocuklar birlikte oynayamıyorlar, Sayın Valim..
Derdimi anladınız sanırım..
Mekteb-i Mülkiye'de geleceğin kaymakam ve valilerini yetiştiren hocalarımız bize "Vali babadır" demişlerdi.. Babalık örneği anlatırlardı.. Doğuda 30 bilmem kaç sene süren kan davasını vali iki aileye verdiği ziyafetle nasıl sona erdirmiş, düşman aileleri nasıl barıştırmış, resimlerle anlatırlardı hem de..
Mesele işte tam da bu..
Yani halka "Babalık yapma" göreviniz de var, Sayın Valim..
İşte Mübarek Bayram.. Küslerin barıştığı günleri yaşıyoruz.
Çaykara Kaymakamı'na haber verin. Bir ziyafet sofrası kurdursun o yamacın oralarda bir yerde.. İki ailenin tüm fertlerini de davet etsin.. En başa siz oturun. Bir yanınıza Hanefi, öbür yanınızda Şerafettin olarak.
Ortada kin, nefret, 10 yıl sonra kalan öfke bile yok.. Ne var?.
Karadeniz inadı!.
Bu inadı kırmak da size, Vali Baba'ya düşüyor, Sevgili İsmail kardeşim ve de Sayın Ustaoğlu Valim!. Kırın inadı, çocuklar oynasınlar beraber..
Nice bayramlar dileyerek sizi kucaklar, hayırlı haberleri beklerim.
Sevgi ve saygılarımla..
1962 sınıfı Tüllabından
852 Hıncal Uluç

***

HEM EĞLEN, HEM ÖĞREN!..

"Algılama Yönetimi" gibi aslında itici bir isme sahip olmasına aldanmayın. Anlatacağım kitap tam da başlıktaki gibi.. Hem eğlendiriyor, hem de meraklısına öğretiyor.
Kırk yılı aşkın süredir tanıdığım Ali Saydam kardeşim sağ olsun, "Algılama Yönetimi" kitabının yeni çıkan 10'uncu baskısını göndermiş.
İlgiyle inceledim. İlk kez yayınlandığı 2005'ten bu yana kitabı sürekli güncellemiş. Son baskıya da kare kodlar ve yeni örnekler eklemiş. Bu örnekleri cep telefonunuzdan anında izlemeniz mümkün.
Kitapta ayrıca, yeni bir araştırma da var... İletişim ortamlarında "ürün yerleştirme" uygulamasının satın almaya etkisi araştırılmış. Paraların ne kadarı sokağa atılıyor diye anlamak için bakmakta yarar var.
İletişim, disiplinler arası bir alan. Pek çok bilim dalının kesişme noktası. O nedenle hitap ettiği kesimler de çok çeşitli oluyor. "Algılama Yönetimi" kitabı da halkla ilişkiler, kurumsal iletişim profesyonellerinin doğrudan ilgi alanına girse de yalnızca onların değil, gazetecilerin de okuma listesinde yer almalı. Tabii ilişki yönetimini öğrenmek isteyen iş insanlarının da...
Ali Kardeşim, 148'inci sayfada benden de bir alıntı yapmış: "Gazetecilik yıllarından ağabeyim ve ustam Hıncal Uluç" diyerek.
Bir an iletişim dünyasındaki ne kadar çok insanla tanıştığımı düşündüm. O zaman çok gençtiler ve bugün ne kadar önemli işler başarıyorlar... Hem onları tanımış olmanın hem de benden "gazetecilikten ağabeyim ve ustam" diye bahsetmelerinin keyfi çok başka...
Kitabın sonu çok etkileyici:
"Her evin, her şirketin, hatta her ülkenin bir kokusu, bir dokusu vardır. Bu koku ve dokuyu doğru okuyup buna göre tüm iletişiminizi yönetebilirseniz, hedef kitlenizle buluşamamak gibi bir sorununuz olmaz...
...Bu ise ancak o hedef kitleyi sevmek ve tanımakla mümkündür. İnsanlarını sevmeyi, onları takdir etmeyi ve anlamayı öğrenememiş bir lider ne insanları yönetebilir ne de algılamayı.
Üst kural sevmektir, yani değerleriyle, kültürüyle ülkeyi sevmek, içinden çıktığın milleti sevmek, yaptığın işi sevmek, çevrendeki insanları sevmek, bilgiyi ve bilgi üretmeyi sevmek, sürekliliği sevmek, insanlığı sevmek, kendini sevmek...
Belki bütün bunlar olmaksızın da bir şeyleri yönetebilirsiniz, ama asla algılamayı yönetemezsiniz.
Bu yüzden kitabımızı 11 Temel Kural'ın 11'inin de üstünde duran bir kuralla, kuralların kuralıyla bitireceğiz..
"Bizim algıladığımız anlamıyla algılamayı yönetebilmenin ana kuralı sevmektir; pek çok gurunun iddia ettiği gibi bilmek değil!"
Kitabının da senin de yolun açık olsun Ali Saydam kardeşim...

***

TEBESSÜM

Halinden, tavrından fevkalade yalaka olduğu anlaşılan biri, arefe günü Nasrettin Hoca'yı yolda çevirip ve "Ah Hocam!.. Böylesi bereket dolu ramazan ayının bitmesinden dolayı ne kadar üzülüyoruz, bilsen" deyince Hoca patlamış..
"Sen onu benim külahıma anlat" demiş. "Madem bu kadar üzülüyorsunuz da, niye 'Bitti' diye üç gün üç gece bayram yapıyorsunuz?."

***

SEVDİĞİM LAFLAR

"Küslerin barıştığı, sevenlerin bir araya geldiği, rahmet ve şefkat dolu günlerin en değerlilerinden olan Ramazan Bayramınız kutlu olsun."

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar