Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, 17 Kasım Cuma günü için aylar öncesinden planlanan Almanya ziyareti söz konusu. Tahmin edileceği üzere bir kısım Alman medyası ziyaretin içini boşaltmak hatta engellemek üzere kamuoyu manipülasyonuna başladı bile. Ana faktör, Alman medyasını yönlendirme gücünü elinde tutan Siyonizm çizgisindeki sermaye çevreleri. Kullandıkları argüman ise Erdoğan'ın, Hamas'ı işgal altındaki toprakları için mücadele veren direnişçiler olarak tanımlaması. Veya Avrupa genelinde olduğu gibi terörist ilan etmemesi!
Oysa Erdoğan... Gazze Şeridi'nde ve Kudüs-ü Şerif de dâhil olmak üzere Filistin topraklarının tamamında İsrail'in; Filistin halkına yönelik olarak gerçekleştirdiği saldırıları görüşmek üzere düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Olağanüstü Zirvesi'nden dönüşte (Riyad) yaptığı açıklamada, "17 Kasım'da Almanya ziyaretimiz var. Bu ziyaretimizde Batı'ya bazı mesajlarımız olacak. Batı'nın en güçlü ülkesinin Almanya olması hasebiyle (mesajlarımız) oradan Avrupa'ya bir ses olur!" demişti!
11 Kasım'daki İİT Zirvesi'nin sonuç bildirgesinde Türkiye'nin izlerini taşıyan aksiyoner maddeler artık herkesin malûmu! Bildirinin temel felsefesi ise şu şekilde:
"İslam ülkeleri Gazze'nin, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere Batı Şeria'dan ayrılmasını içeren tüm önerileri reddeder. Gazze'nin geleceğine yönelik tüm yaklaşımların, Gazze ve Batı Şeria'nın özgür, bağımsız, egemen, Doğu Kudüs başkentli ve 4 Haziran 1967 sınırları çerçevesinde kurulmuş Filistin Devleti içindeki birliğini garanti altına alacak kapsayıcı bir çözüm içinde yer alması konusunda ısrarcı olur!"
Ancak, Hamas bağlamında Ankara'nın da altına imza attığı şu hususu, yani Bildiri'nin 27. maddesini de dikkatle not etmek gerek:
"Filistin Kurtuluş Örgütü, Filistin halkının tek meşru temsilcisidir. İİT, tüm Filistinli grup ve güçlere FKÖ çatısı altında toplanma ve FKÖ'nün liderliğindeki ulusal ortaklık çerçevesindeki sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapar!"
Özetle...
İsrail, meseleyi sadece 7 Ekim'e odaklayıp, katliamlarına gerekçe üretmeye çalışırken...
1- "Sorun, 1948'den bu yana İsrail'in işgalinden kaynaklanmaktadır. Ve iki devletli çözüm dışında çare yoktur" tezi kesintisiz işlenmeli, Ortadoğu'da akıtılan kanın, tarihi arka planı mutlaka vurgulanmalı.
2- Hamas'ın, Filistin davasındaki yeri ile Filistin'in birliği uğruna yapması gerekenleri düşünmenin ve adım atmanın zamanının geçmekte olduğu unutulmamalı!
***
EKONOMİDE HASSAS KESİŞİM NOKTASI!
Orta Vadeli Program... Programla bütünleşik yapısal reformlar... 12. Beş Yıllık Kalkınma Planı... Ve hepsinin arkasında duran Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın güçlü siyasi iradesi...
Hal böyle olduğu içindir ki...
Parasal sıkılaştırma (faiz artırımı)
Seçici kredi uygulaması
Vergi ayarlaması
Gelirler politikasında geriye dönük endeksleme yerine hedeflenen enflasyona uyum.
Ve yapısal reformlar yani programın başarısı için gerekli ön koşullar birer birer yerine getiriliyor.
Ama kısa vadede ölçülebilir başarı adına, enflasyonda ikna edici düşüş eğilimi ile hatırı sayılır sermaye akışının başlaması gerekiyor.
Elbette... Kira, eğitim, sağlık ve otellokanta sektöründe fiyat katılığı devam ediyor.
Elbette... İhraç pazarlarımızda durgunluk yaşanıyor.
Elbette... Jeopolitik riskler ve oynak ham petrol fiyatları bu tabloya olumsuzluk katıyor...
Gel gör ki...
Fiyat istikrarı yolunda geçiş sürecinin uzaması, seçim takviminin ise soğuyan ekonomi ile kesişmesi bazı konuları ele almayı zorunlu kılıyor. Rezervlerin seviyesi ve cari denge yavaş yavaş olumluya dönse de... Hiç olmazsa, piyasaları rahatlatacak sermaye akışı ile programa açıldığı söylenen kredinin toplum tarafında gözle görülür hale gelmesi büyük önem taşıyor.
Sözün özü...
Ekonomik programı önemseme-sahiplenme noktasında kitlesel ilgi-destek tesis edilmiş durumda. Dikkatler dış gündeme yönelmiş olsa da... Bugünlerde nimet-külfet dengesine dair somut sonuçların beklendiği göz ardı edilmemeli!
Yorum Yazın