Satrançta en kıymetli taş Vezir'dir.. Ama oyun, Şah düşünce biter. Öyle ki, bazen kendi Şah'ını korumak, bazen de rakip Şah'ı düşürmek için Vezir'i feda edersin..
Yani neticede Vezir, ne kadar değerli olursa olsun, Şah için vardır.
İki örneğini iki büyük kulübümüzde yaşadık, son hafta içinde..
Fenerbahçe Stadı'ndaki seyirciler, ilk ama ilk defa "Ali Koç istifa" diye bağırdılar ve Koç, ertesi gün Teknik Direktör Vitor Pereira'yı kovdu.
61 transfer yapan ve bugüne dek tam 9 da teknik direktör değiştiren Ali Koç görünüşe göre, Fenerbahçeli spor medyasının bir türlü ısınamadığı Vitor Pereira'nın arkasında durmaya bu defa kararlıydı. Çünkü Pereira prensip sahibi bir hocaydı ve onun bunun lafı ile ilkelerinden vazgeçecek ve medya yalakası biri olmayacak gibi görünüyordu.
Ama Ali Koç, gene dayanamadı. Çünkü, geçen hafta ilk defa Fenerbahçe Stadı'nda "Ali Koç istifa" seslerini kulaklarıyla duydu.
İlk defa...
Ve.. Koç, kendi kellesini kurtarmak için, bir kez daha "Vezir"in kellesini alma kararı vermek zorunda kaldı. Hem de acilen.
Osmanlı tarihinden bize kalmış bir beddua vardır. Çocukken öğrenmiştim de aklım pek yatmamıştı.
"Yavuz'a vezir olasın!."
Zaferden zafere koşan, Mısır ve İran devletlerini bozguna uğratan Yavuz'a vezir olmanın nesi kötüydü ki.. Bandırma'da bir kış gecesi, Osmanlı tarihi üzerine ne yazılmış ve basılmışsa hepsini alan, okuyan ve evdeki kitaplığa koyan babam, Yavuz'un vezir kellelerini nasıl kolay aldığını anlattı bir kış gecesi..
Ali Koç, bugün ülkenin tek Yavuz'u mu?.
Benzetme yanlış olabilir. Çünkü Koç'un tek başarısı yok, başkanlık hayatında.. Sadece zaman kazanmak için kelle alıyor.. Ama alıyor..
Ben "Bu Ali Koç tek mi?" diye soruyorum..
Cevabım "Hayır!."
Genç ve acemi Başkan Burak Elmas, kimden öğüt aldıysa, daha mazbatasını almadan, görevi devralacağı ölüm döşeğindeki başkan Mustafa Cengiz'e "Galatasaray düşmanı" diyen kulübün maaşlı elemanı Fatih Terim'le sözleşmesinin biteceği sezon sonunu beklemeden, yüzde yüz zamla 3 yıllık, yani gelecek başkanı da bağlayan sözleşme yaptı ve ilan etti..
"Fatih Hocam ne isterse onu yapacağız.."
Başkan, Vezir'ine biat ettiğini ilan etti, yani..
..Ve de aynen yaptı da..
Ama geçen hafta yönetiminde patlaklar başlayıp, istifa etmeler ya da edermiş gibi yapıp etmemeler, yani camia ile adeta alay etmeler de patlak verince ve takım, lider Trabzon'un tam 18, Avrupa'ya gidebilmek için de 4'üncü Hatayspor'un 5 puan gerisinde kalıp 11'inciliğe düşünce, yani küme düşme hattındaki Rizespor'dan sadece 8 puan önde, yani küme düşmeye daha yakın kalınca, o acemi Başkan Burak Elmas, tam bir "Vezir Gambiti/Vezir'i feda etme hamlesi" yaptı.
Kendisinin, daha resmen başkan bile olmadan apar topar, hem de yüzde 100 zamlı sözleşmesini uzattığı Fatih Terim'i görevden alması, itibarını (Artık ne kadar varsa ya da kaldıysa) on paralık ederdi. O zaman Fatih kendi kendini yemeliydi.. Eline ve diline hâkim olamayan ve bu yüzden, Federasyon ve onun Disiplin Kurulu'nun korkusu yüzünden, her defasında en ucuz ceza ile kurtulan Fatih Terim'i bu defa kurtulamaz hale getirmeli, tribüne çıkıp onun kendi kendisini bitirmesini izlemeliydi. Kim akıl verdi bilmem ama, hamlesini yaptı.
"Bundan sonra ben konuşmayacağım, Fatih Terim konuşacak" dedi.
Vezir gambiti gerçekten çok iyi düşünülmüş bir satranç hamlesiydi. Genç ve bugüne dek hep acemice hamleler yapan Burak'tan beklenmeyecek kadar güzel.
İki ihtimal vardı.
Ya Fatih aklını başına alacak, eline diline hâkim olacak, eski Fatih'e dönerek takımı da çıkmazdan kurtaracaktı...
O zaman Burak Elmas, Türk spor tarihinin en büyük ve benzeri olmayan kulüp başarısına imza atmış Fatih Terim'in hem de en kötü günlerinde arkasında duran Başkan olarak, Aslan Payı'nı alacaktı.
Ya da Fatih, bildiği yoldan devam ederek ve bu defa çok daha ağır cezalar alarak kendisini fiilen yok edecekti.
O zaman da Burak Elmas, "Nasıl arkasında durduğumu, ona nasıl yetkiler verdiğimi gördünüz, bende kabahat yok" deyip sıyrılacaktı.
Yani Burak havaya "İki tarafı da tura" bir para attı. Yani kumar oynamadı.
Peki ne olacak?.
Ne olacağı pazar günü ortaya çıktı.
Fatih Terim, başkandan aldığı konuşma yetkisini öyle bir kullandı ki, sadece Federasyon Ceza Yönetmeliği değil, hatta 6222 Sayılı Sporda Şiddet Yasası da değil, Türk Ceza Yasası'nı bile ihlal eden bir "tehdit, tahrik" konuşması yaparak işe başladı ve yarın daha neler söyleyeceğini ve kitleleri nereye ve nelere sürükleyeceğini gösterdi. Kendi sonunu da..
Özet..
Ali Koç, Pereira'nın kellesini alıp kendi kellesini kurtardı.
Burak Elmas, diline hâkim olmayı bilmeyen Fatih Terim'i aç aslanların önüne atıp, her hâl ve kârda kendi lehine biteceğini düşündüğü Vezir gambiti, yani "Veziri feda" hamlesini yaptı.
Şimdi bekleyeceğiz.
Bakalım Yavuz'a vezir olmayı kim kabul edecek?.
Bakalım Burak için iki tarafı da "tura" olan para, Fatih Hocam için yere hangi yüzüyle düşecek?.
***
EDİTÖR ACIMASIZ OLMALI!..
Dün sabah, doktora kafa atan alkollü sürücünün serbest bırakılması üzerine yazarken, haberi yazan polis-adliye muhabirimiz ve o haberi, içindeki eksik ve yanlışlara rağmen aynen koyan sayfa editörümüzü de eleştirmiştim.
Yazıları bitirdim, yolladım, yukarı çıktım ve gazeteleri okumaya başladım. Hürriyet'te benim eleştirdiğim haber aynen vardı..
Aynen ve ayni hata ile.. Haberin girişinde "Beş dikiş" deniyordu, sonunda ise Sağlık Bakanı'mızın ağzından "Dört dikiş.."
Bu çelişki Sabah'ta imzasını atan Ceyhan Torlak'ı da, Hürriyet'te yazan(!) Aydemir Kadıoğlu'nu da rahatsız etmemişti. Her iki sayfayı hazırlayan editörleri de.
İki gazetede de hemen hemen ayni fotoğraflar kullanılmıştı.
O zaman her iki gazete de bir ajanstan gelen haberi, elden geçirecek ve çelişkiyi düzeltmek için bugünkü cep telefonu devrinde en fazla 1.5 dakikalarını alacak bir zahmete girecek muhabire ve de "Al bu haberi yeniden yaz" diyecek bir editöre sahip değildi.
Türkiye'nin en büyük iki gazetesi olmanın sorumlulukları var. Ekran rekabeti önünde dayanma gücümüzü "mükemmel gazete" çıkarmaktan alabiliriz ancak. Dünyada örnekleri var.. Başta The New York Times olmak üzere..
..Ve bizim meslekte, bir ufacık sinek nasıl mide bulandırır bilmek, hele üzerinde imzamız bulunan yazılara bin defa özenmek zorundayız. Kafamda bu yazıyı yazmak fikri doğdu, Hürriyet'i okuyunca..
Sabah kalktım.. "Sevdiğim laflar" için seçmeler yaptığım yerler var.
Karşıma birden şu laf çıkmaz mı?.
"Write without fear!. Edit without mercy!."
İngilizce bilen okurlarım anladı. Bilmeyenler bizahmet bugünkü "Sevdiğim Laflar" köşesine baksınlar.
***
PANDEMİ BENİ HOBİMDEN VURDU!..
Bugün gene biriken notlarımı kısa kısa eritiyorum. Bu iyi bir yöntem oldu. Sayfayı tasarlayan arkadaşım ve editörüm, yerleri kadar kullanıyorlar. Kalanı yarına..
*
Hiç tahmin etmediğim bir şey oldu, pandemi ile Netflix bir araya gelince..
Sinema 1 numaralı hobim ya, taa 10 yaşımdan beri.. Kovid sinemaları kapattı, bir yanda..
Netflix, sinema dünyasından bir yanda, kendi yeni çektikleri de listede, oturduğum, hatta yatak odamda yattığım yerde "film" izlememi sağladı.
Ve ekrancılara kızan, alay eden ben, ekrandan film izlemeye alıştım. Hatta, yaş da 82 olunca tembelleştim..
Jimmy Fallon Şov'u izliyorum ya her akşam.. Jimmy yeni filmlerin oyuncularını hemen davet ediyor. Sohbetinde "Film şu tarihte sinemalarda, şu tarihten itibaren de Netflix'te başlıyor" deyince, ben otomatik Netflix'i beklemeye başlıyorum, film bizde başlamış olsa da..
Kendime de kızıyorum.. Şimdilerde yeniden açılan sinemalara, 70 yıldır en birinci hobim olan sinemalara ihanet etmiş gibi hissediyorum kendimi..
*
Bu yılın Oscar adaylarından biri olacağı söylenen The Power of the Dog/Köpeğin Pençesi'ni, Netflix sundu mesela.. BBC dahil, pek çok ortak yapımcı var. Avustralya'ya kadar. Yeni Zelanda, Kanada da var, Amerika ve İngiltere'nin yanında..
Bir yanda oldukça durağan bir western.. Öte yanda, aile sırlarının gerdiği bir drama.. Filmin yönetmeni Jane Campion'un Oscar adayı olacağı söyleniyor. Kadın olduğu için mi acaba?. Bizim Oscar aday adayı filmimiz "Bağlılık Hasan"dan da yavaş, adeta bir Nuri Bilge filmi.. Oscar seçmenleri böyle filmlere oy vermez benim bildiğim. Ama evde izlenir..
*
Çocukken büyük bir keyifle hem de iki kez izlediğim Ben Hur'u 2016'da yeniden çekmişler. Yepyeni bir kadro.. Sadece Morgan Freeman'ı tanıdım. Charlton Heston'lu efsane Ben Hur'u izlemediyseniz, bu defa kaçırmayın. Bein Connect'te o da.. Genç kadro da çok iyi..
11 Oscar kazanan 1959 filminin unutulmaz sahnesiydi, Charlton Heston ve Stephen Boyd'lu araba yarışı.. Bu defa da çok güzel çekilmiş.. Ve bir sürpriz.. Filmde Haluk Bilginer de oynuyor, Simonides rolünde..
*
Geçen gün ilk defa Günaydın ekindeki Televizyon sayfasına baktım.. Dehşetle fark ettim ki, TRT 2 yok, günlük programı verilen 18 kanal arasında. Oysa TRT 2'de yakalandınız mı bırakamadığınız harika programlar var. Kendilerini saat 20.00'den gece yarısı 01.00'e dek tek bir diziye mahkûm etmiş kanallara ibret, ders olacak programlar..
Mesela bu akşam 33. İstanbul Film Festivali'nde Birincilik Ödülü alan "Ben O Değilim" oynuyor. İzleyeceğim.. Saat 22.00 iyi seçilmiş bir zaman.. Maçlar da bitmiş oluyor o saatte..
Oysa bizim seyirci arayan tiyatrolar mesela, haftada zaten bir, en fazla iki kez oynadıkları oyunlarını getirip getirip gençlerin maç gün ve saatlerine koyuyorlar ki, özellikle genç seyirci gelmesin.
Öyle de oluyor zaten..
Bir pazarlamacı tiyatro yapımcısı yok mu bu ülkede?.
*
Tam 152 sayfa.. Hayır kitap değil. Kitaptan büyük.. 152 gazete sayfası.. Çünkü sözünü ettiğim bir gazete..
Oksijen.. Bu hafta 152 sayfa çıktı.. Turning Point adlı iki ekle.. Fiyatı 10 lira.. Alın, okuyun, kilo ile satın, belki de kâr bile edersiniz..
Bilenler biliyor zaten. Bilmeyenler için bir şey yazmıyorum. 152 gazete sayfasını, "Nedir bu?" diye merak etmeyip, 10 lira vermeyene, ben ne yazsam fayda eder ki?.
*
Sanal para ile alınıp satılan "Sanal Sanat Eserleri" haberleri medyayı dolduruyor. Satışlar milyonlarca dolar karşılığı, kripto para ile yapılıyor.
Kripto para ne?.
Şifresini sadece sahibinin bildiği bilgisayar aracılığıyla el değiştiren bir sanal para birimi.. Yani aslında Çiftlik Bank gibi. Hiçbir garanti yok arkasında.. Ne bir banka, ne bir devlet..
Aynen öyle.. Devlet de denetleyemiyor kripto parayı.. Yani milyar kazan, vergisi yok. Milyar kaybet, garantisi yok.. Seninle beraber ya da sen paralarla tüy, millet batsın, takibi yok. Bu son lafı kafadan atmıyorum. Bir kripto para üreticisi milleti soyup kaçtı bile..
O zaman kim niye kullanır, maliyeciler bir düşünse, devlet de bir açıklama yapsa keşke!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Korkusuz yaz, acımasız düzelt!. (Yazarlar ve editörler için yazılmış bir makaleden.)
***
TEBESSÜM
Komşularım.. İçinizde yılbaşını yalnız geçirecek olan var mı?. Bir gecelik bir masa ve birkaç sandalye ödünç almaya ihtiyacım var da!.
Yorum Yazın