Demokrasilerde muhalefet etmenin, muhalefet olmanın anlamı da, karşılığı da çok önemlidir. İktidar partisinin icraatını takip eden, her yönüyle ele alan ve günün sonunda doğrusunu da yanlışını da eksiğini de ortaya koyan anlayış; her şeyden önce iktidar partisini, hükümeti besleyecek, olumlu yönde katkı yapacaktır.
Ama gelin görün ki, bizdeki muhalefetin karşılığı, yapılan her icraata, atılan her adıma karşı çıkmak şeklinde oluyor. Hatta CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'ın bu konudaki sözleri, artık siyaset lügatimize de geçmiştir: "Bu hükümet, dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok!"
Altay'ın sözleriyle itiraf edilen bu tutumu zaten başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere hiçbir CHP'li inkâr etmiyor ve gereğini de yapıyorlar. Doğru olmadığı belgelerle ortaya konulduğu halde yalanlar üzerinden algı oluşturmaya çalışmaktan tutun da, yapılan her olumlu icraatı eleştirmek, hatta dünyanın en kötü olayı gibi sunmak CHP'nin bugünkü siyasetinin gereği gibi sanki.
Son olarak Makine ve Kimya Endüstrisi'nin özelleştirilmesi söz konusu bile olmadığı halde bu algı üzerinden bir tartışma alevlendirmekten tutun da, Kanal İstanbul projesine yönelik olumsuz tavırlarını her tür çarpıtmayla köpürtmeye kadar onlarca örnek vermek mümkün. CHP'li Sedef Kabaş'ın, "Kitleleri etkilemek istiyorsanız önce çok büyük bir yalan ortaya atın, daha sonra bu yalanı sürekli tekrar edin ve kitlelerin bu yalanı nasıl sahiplendiğini göreceksiniz" sözleriyle CHP'nin bu stratejisini anlamak mümkün.
CHP'nin bu tutumunu yazarken, meslek büyüğüm Yavuz Donat'ın hatıralarını kaleme aldığımız Turkuvaz Kitap'tan çıkan "Off The Record" kitabımızdan iki bölüm aklıma geldi. Yarım asırdan fazladır siyaset yazan ve Atatürk dışında bütün cumhurbaşkanları ve başbakanları izleyen bir gazeteci olarak Yavuz Donat, liderlerin iş yapma biçimine tanıklık etmiş ender yazarlardan biri.
Kitabın 169. sayfasında "Siyaset Nedir?" başlığıyla anlattığı bölümde merhum Süleyman Demirel ile ilgili şu anısını anlatmıştı: "1970'li yıllar, Başbakan Demirel ile birlikteydik. Denizli'den Afyon'a geçtik, sonra Konya'nın Sarayönü ilçesine. Demirel kürsüde konuşuyordu. 'Baraj yaptım, yol, köprü, fabrika yaptım..' Kalabalığın içinden bir adam bağırdı:
'Babanın parasıynan mı yaptın?' Polis, zabıta hemen bağıran adama doğru harekete geçince Başbakan Demirel, görevlilere 'Durun, adam doğru bir şey sordu' dedi ve devam etti:
Ülen, bu saydıklarımı yapmaya benim bubamın parası yeter mi? Senin bubanla benim bubamın parasını üst üste koysak yine yetmez. Bu meydandaki herkes bubasının parasını getirse, çuvala koysak, o da yetmez. Tabii ki milletin parasıyla yaptım bunları. Sizlerin vergisiyle. Ama benden öncekiler yapmadılar, yapamadılar. Ben yapıverdim! Anladın mı şimdi?"
Son 20 yıldır girdiği her seçimde sandıktan tek başına iktidar çıkmayı başaran Tayyip Erdoğan'ın yaptığı "her alkışlanacak icraat", kendisinden önceki iktidarların yapmadığı, yapamadığı ya da hayal bile edemedikleri projeleri tek tek hayata geçirmesindendir.
Yorum Yazın