Bugün ekonomi yazacaktım ama günlük olayların akışı içinde asla dikkatlerden kaçmaması gereken gündemlerimiz de var. FETÖ gerçeği ve kesintisiz mücadele gereği gibi. Organize eylem yapma kabiliyetinin kırıldığı, mahrem yapılarının büyük ölçüde çözüldüğü, finansman kaynaklarının kuruduğu, toplumsal tabanının kalmadığı söylense de bu durum hiçbir zaman rehavete yol açmamalı! Neden? Çünkü FETÖ canlı bir organizma ve ilk refleksi hayatiyetini sürdürmek üzerine. Bu nedenle yaşam alanı bulduğu her yerde şeytani yöntemlerle faaliyette. Bilhassa, "FETÖ Diasporası" diyebileceğimiz bir tanım içinde üçüncü ülkelerin (İsveç, Almanya, G. Afrika, ABD vs.) istihbarat örgütlerinin himayesinde Türkiye karşıtı eylemlerini her fırsatta artırmakta. Bu çarpık ilişki tablosuna yargı kılıfı giydirilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de (AİHM) müdahil olması, (Bkz. Firari FETÖ'cü Yüksel Yalçınkaya Kararı), bu mahkemenin FETÖ'yü bir terör örgütü olarak ele almak bir kenara, cesaretlendirmeye kalkışması başlı başına garabet!
Ayrıca Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un haklı tepkisinde de görüldüğü üzere, AİHM'in yetkisini aşarak Türk mahkemeleri yerine geçip delil incelemesine soyunması ise tek kelime ile skandal!
Elbette, FETÖ mücadelesinin ilk günlerinde, 15 Temmuz hain darbe girişiminin sıcaklığında, at izi it izine karıştığı sırada bazı kararların sıhhati sorgulandı. Ancak gerek Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin geliştirdiği içtihatlar gerekse OHAL İhraçlarını İnceleme Komisyonu'nun verdiği kararlar, her türlü soru işaretini ortadan kaldırdı.
AİHM'e göre, ByLock kriterinin örgüt üyeliği veya yöneticiliği için somut kanıt sayılması, o günün şartlarına göre "kanunsuz suç olmaz" ilkesine aykırı imiş. Allah aşkına, ortada meşru hükümeti devirmeye teşebbüs etmiş, masumların kanını dökmüş, devletin iliklerine kadar sızarak legal görünümlü illegal yapı inşa etmiş bu yapının, terör örgütü kimliği ayan beyan ortada iken AİHM neyi savunuyor, anlamak mümkün değil!
Hatırlatmak gerekirse Yargıtay (2020'de), FETÖ'nün terör örgütü niteliğini, örgüte üyelik ya da yöneticilik halini ince eleyip sık dokuyarak değerlendirdi, hatta pek çok ilinti iddiasını da ayıklamak suretiyle mükemmel bir çerçeve çizdi.
Buna göre, ByLock bir çeşit -gizli/şifreli- iletişim aracıdır. ByLock'un örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılması FETÖ üyeliği bakımından kesin delildir. ByLock uygulamasının telefona indirilip aktive edilmesi de FETÖ silahlı terör örgütü üyeliği için yeterlidir. ByLock haberleşme kayıtlarına erişilemese bile uygulamayı kullandığı belirlenen kişi FETÖ üyesidir.
Buna karşın AİHM Büyük Dairesi, Türkiye'den aldığı bilgiyle ByLock kullanıcılarının sayısının 100 bine yaklaştığını söylemekte ve "8.500 civarında (FETÖ'cü!) şikâyet başvurusu" yapıldığını bildirmekte. Yani, Yargıtay'ın ByLock içtihatını hiçe sayarak, FETÖ'cülere devlette kapı aralanmasını istemekte!
Bir başka husus da...
Örgütün finansal ayağı Bank Asya'daki para/hesap trafiğiyle ilgili... Yargıtay, 22.07.2016 tarihine kadar yasal bankacılık faaliyetlerine devam ettiğinden bahisle Bank Asya'da açılan hesapların tamamının veya hesap hareketlerinin FETÖ terör örgütü çerçevesinde, örgüte yardım kapsamında kabul edilemeyeceğini kayda geçirmiştir. Anacak, örgüte yardım yapmak amacı ile örgütün emir ve talimatı doğrultusunda Bank Asya'nın kullanılmasının silahlı terör örgütü üyeliği suçunun unsurlarından sayılacağını da hükme bağlamıştır.
Elbette, AİHM kararları Anayasamız gereği iç hukukun üstünde sayılmaktadır
Lakin... AİHM'in siyasi yorum yapması, yetki tecavüzüyle hukuki nitelikten uzaklaşan kararlar vermesi, yerindelik denetimine ve delillerin niteliğini incelemeye varan seri tutarsızlıklar sergilemesi, her yönüyle yepyeni bir duruma yol açmaktadır! AİHM kararları ülkelerin hoşuna gidip gitmemesinden bağımsız olarak tek yanlı, klişe ve hukuken sakat muhakeme de içermektedir!
Yorum Yazın