Abdulkadir Güllü

Abdulkadir Güllü

Mail: fsfddgd@hotmail.com

AHLAK VE SİYASET İLİŞKİSİ

Bir insanın davranışı ahlakının somut halidir. Bir insanın düşünüşü imanının yansımasıdır. Bir insanın tavrı onun erdemidir. Ve bir insanı diğerlerinden ayıran, farklı ve değerli kılan da bu özellikleri ne kadar taşıdığı ve yaşadığıdır.

Bazen bırakın insana yakışmasını, insanlar için konu edilmesi bile çirkin olan olayların gündeme geldiğini görüyor, duyuyor ve şahit oluyoruz.

Hayvan diye aşağılanan sınıfın, bazı akıllı ve iradeli insanların yaptığı hataları yapmadığı düşünülürse; onların, hakaretin vesilesi olmalarının ne büyük bir haksızlık olduğu daha iyi anlaşılır.

Hakareti hak edecek kadar belki doğallığın dışına çıkmıyorlar, ama biz onları hakaretin nesnesi yapmaya ve bazılarının isimlerini aşağılama sıfatı olarak kullanmaya devam ediyoruz.

Kutsal kitabımızda yazdığı üzere; hayvan, bitki ve toprak kendilerine verilmiş olan ilhamla davranırlar; insanlar ise iradelidir, akıllıdır. Bu irade sebebi ve tercihleriyle insanlar, ahlaklı ya da ahlaksız da olabilirler. Ahlaksız olanları da bilindiği üzere hayvanlardan aşağı bir sınıfı oluşturuyor. Çünkü bu insanlar, iradelerini ve davranışlarını kontrol edemeyenlerdir ve maalesef bu aşağılanmayı yine kendi iradeleriyle tercih etmiş oluyorlar.

Her şeyi bir kenara bırakalım. Ortalıkta dolaşan asıllı-asılsız birçok yakışıksız haber, kaset, video, vb. leri hangi insan onuruna ya da insanlık erdemine uygun düşer. Nedir bu rezalet? Nedir bu aymazlık? İnsan, kısa ve geçici bir zevk yaşamak adına bu kadar çirkinleşebilir mi? Bu kadar aşağılık duruma düşebilir mi? Maalesef söz konusu olup bitenler hiç bir hoşgörünün kapsamına girmiyor. Sadece rezaletin boyutunu ve aşağılık olmanın iğrençliğini büyütüyor.

Olayın başka bir boyutu daha var. O da birilerinin rezalet avcılığı yapıp yine birilerini topluma rezil etme yarışına girmesidir. Ya da elde edilen bazı olumsuzlukları, fırsatını kollayıp günü gelince ortaya dökmesidir.

Zaten rezalet olarak nitelemenin bile yetersiz kaldığı bu davranışların, gizli ve açık yollarla elde edilip şantaj malzemesi yapılması ne derece ahlakidir? Gerekirse açıklamamak adına insanları kendi kötü emellerine alet etmek ne kadar insanidir? Bu iki çirkinlikten çıkacak olan da daha çirkin bir sonuç değil midir?

Bu çirkinliğin ikisini de ve sonuçta şantaj olarak kullanılmasını da tasvip etmek mümkün değildir.

“Ayıp araştırmacılığı” gibi bir sektörün oluşması ve varlığı, tamamen kötü niyetlilerin bir lojistiği olabilir. Ne yapana şeref kazandırır ne de böyle kullanılması topluma pozitif bir katkı sağlar. Bu işin başlangıcında ve sonunda kirli ilişkiler ve tehdit dili kullanılarak şahsi ya da siyasi çıkarlar elde edilmesi ön plana çıkmaktadır. Elbette bu çirkinlikleri iş edinenlerin ve ahlaki zaafı olanların, devletin yönetiminde veya bir kurumun önemli bir yerinde olması istenmez. Fakat bu sonuçlar da, şahsi veya siyasi hesaplaşmalardan sonra anlaşılmakta ve ortaya dökülmektedir. En başta kamu yararı hedeflenmemektedir, ama sunum ve yorum kamu yararıyla ilişkilendirilmektedir.

Sonuçta insanları oyuna getirip bu oyun içinden başka oyunlar çıkarmak da ahlaki değildir. Görevin önemine göre, göreve gelmesi sakıncalı kişilerin zaafları; bilimsel yöntemlerle test ve tespit edilebilir, elenebilir ve göreve gelmeleri baştan önlenebilir. Bu o zaman daha samimi daha masum ve kamu yararının baştan gözetilmesi davranışı olur.

Gerekli inceleme ve önleme yapılmaksızın ya da varsa göz yumma sonucunda göreve getirilenler; ayıp üstüne ayıp işleyerek toplumun üzüntüsünü artırır ve bazı insanların öfke, nefret gibi duygularını tetikler. Meşruiyet sınırlarını zorlamak; ahlaki, sosyal ve toplumsal olarak bozulmanın zeminini hazırlar.

Bütün bunlar; maalesef bel altı vuruşlarla zafer kazanma hevesi olan insanların kendilerini kaybetmesi sonucu ortaya çıkan kişisel zaaflardır. Ortaya dökülen ya da korkusuzca işlenen bu tür kusurların; özellikle göz önünde olan insanlar için söz konusu olduğunda, topluma negatif yansıması ve toplum üzerindeki olumsuz çarpan etkisi daha belirgin olmaktadır. Bu zaafların insanlara gizli ve gizemli yollarla sunulması, işlenecek günahı teşvik etmektedir. Bunlara meydan vermemenin tek yolu; dürüst ve ahlaklı olmaktır. Bu kişiler seçilmiş kişiler ise; seçenlerin kusuru da bu özellikleri onlarda önceden görememeleridir. Elbette her şeye rağmen çürükler ve yanlışlar olacaktır. Bunlar o camianın tamamını temsil etmez. Ancak, bunları en aza indirmek veya sıfırlamak için daha net tavırlar ortaya konulabilir, bu konularda daha titiz ve tavizsiz davranılabilir. Mesela:

  • Hiçbir makam, o makamın temsilcisi tarafından suiistimal edilemez. Eden olursa gözünün yaşına bakılmaz, hoş görülmez, affedilmez.

  • Hiçbir makam şahsi çıkarların aracı yapılamaz.

  • Hiç kimse elindeki yetkiyi “sevdiği kişi” veya “sevmediği kişi” ölçüsüne göre keyfi olarak kullanamaz.

  • Hiç kimsenin işi hissiyatla öne alınamaz ya da geciktirilemez.

  • Hiç kimse makam sahibine yakınlığını yanlışın aracı yapamaz. Haksızlık yapmak ve baskı için kullanamaz.

  • Hiç kimsenin olacak işi engellenemez, olmayacak işi yapılamaz.

Sözün özü; kanun ve teamül ne ise, ayrım yapılmadan uygulanır. Böyle olunca; umma ve gereksiz beklenti ortadan kalkar. Korku hiç akla gelmez. Kimse kendisini dışlanmış ve itilmiş hissetmez. Bu da devletin işleyişini kolaylaştırır. Herkesi birinci sınıf insan yapar. Kimse gereksiz korkuya düşmez ve kanun dışı arayışlara ihtiyaç duymaz. Hayat normal olur. İnsanlar normal olur. Hâsılı her şey normal olur değerli dostlar.

İşin başı, ortası ve sonu; şahsiyetli insanlar olmak, hakkına razı olmak, ahlaklı olmak yani özet olarak, insani değerlerle donanmakla mümkündür. Kötülükler size çok uzak, iyilikler size çok yakın olsun ve fıtratımız hep insan kalsın değerli kardeşlerim.

Prof. Dr. Abdulkadir GÜLLÜ
İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı

 

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar