Gündem Yılmaz Güney... Daha ziyade Yılmaz Güney’in katil oluşu, şiddet eğilimine yatkınlığı ve bölücü ağırlıklı sicili gündemde tartışılmaktadır. Sanatçı Farah Zeynep Abdullah’ın, Yılmaz Güney hakkında geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından, önce “Sinemamızın en iyi yürüyen erkeği! Kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan diyelim.” açıklamasını yapması, daha sonra Yılmaz Güney’in ailesinin bu açıklamalara dava açacağını söylemesi karşısında, bu seferde “Hâkimi vurmak yok ama.” şeklinde cevap vermesi, bu tartışmaları alevlendirmiştir. Geçtiğimiz günlerde bu konuyu “Yılmaz Güney’in sicili rol model çıkarmaz” başlığı altında değerlendirmiştim.
Bu tartışmalara yönelik en tehlikeli, en sinsi yorumu “Fakat şu konjonktürde Güney’e, Farah Zeynep’le başlayan saldırı kampanyasının sebebi Güney’in Kürt olması. Olayın özü bu" sözleriyle gazeteci Nagehan Alçı yapmıştır?
“Yılmaz Güney’e Kürt olduğu için saldırılıyor” demek, onun katilliğini, psikopatlığını, bölücülüğünü etnik kimlik üzerinden örtme çabasıdır. Bir başka ifadeyle etnik fitne tohumları ekmek için böyle bir profil kullanılmaktadır. Ben, Yılmaz Güney’i eleştirirken aklıma asla onun Kürt kökenli olduğu gelmedi. Zaten eleştiri yapanlarda hiç Kürt vurgusunu kullanmadı. O halde Nagehan Alçı bu fitneyi niçin üretmeye ve yaygınlaştırmaya çalışıyor?
Nagehan Alçı’nın bu mantığından yola çıkacak olursak, suç işleyen ve işlediği suç üzerinden herkes etnik kimliğine sığınabilir. Kanunlar çerçevesinde “Sen şu etnik kökene mensup olduğun için suçlusun yahut suçlu değilsin” diye bir kural var mıdır? Ben böyle bir delil toplayan, iddianame hazırlayan bir savcıya, hukuki gerekçelerle yargılama yapan bir hâkime rastlamadım.
Fatih Altaylı bile "Pavyonda tartıştığınız birini öldürürseniz ister Türk olun ister Kürt olun, isterseniz Japon veya Ugandalı olun fark etmez. Katil olursunuz. Peki o zaman benzer suçları ve hatta beterlerini Yılmaz Güney işleyince eleştirmek niye Kürtlükle bağlantılı hale getiriliyor?” sorusunu sorarak tartışmalara katılmıştır.
Harbi akıl işi mi “Yılmaz Güney Kürt diye saldırıya uğruyor” demek?
Bir hâkimin katili olan Yılmaz Güney’e Kürt olması sebebiyle “Hâkim katili Yılmaz Güney” demeyelim mi? Eşini arabayla ezmesini, eşinin başına bardak koyup onu hedef yapmasını, alkollü kullandığı arabayla 11 yaşındaki bir kız çocuğunu öldürmesini, sarhoş olduğu vakitlerde kontrolsüz sağa-sola kurşun yağdırmasını ve Kültür Bakanlığı Sanatçısı Orhan Feyman’ın "Yılmaz Güney, Club 12'de (İstanbul Sıraselviler) ağabeylerim İlhan Feyman'ı boynundan diğer kardeşim Alper Feyman'ı kalbinin üstünden bıçaklayıp karanlıktan istifade ederek kaçtı. Olaya sebep olan Tuncel Kurtiz kaçamadı ve çok ağar hasar aldı. Günler sonra araya film yapımcıları girdi ve Yılmaz af diledi." şeklinde tarif ettiği Yılmaz Güney’in bu sicilini Kürt kökenli diye konuşmayalım mı? Böyle bir sicil sahibi Kürt olsa ne yazar, Türk olsa ne yazar?
O yüzden Nagehan Alçı’nın yaklaşımı çok tehlikeli etnik bir fitnedir.
Bu ülkede Ahmet Kaya, Yılmaz Güney, Aynur Doğan, Ferhat Tunç gibi vs. kişiler etnik kökeninden dolayı değil, bölücü terör örgütü PKK propagandası yaptıklarından dolayı eleştirilmiştir. Bu ve benzeri isimlere “Kürt oldukları için saldırılıyor” demek, on binlerce kişinin katili bir terör örgütüne arka çıkmak demektir. O zaman on binlerce kişinin öldürülmesinin hesabını PKK’nın yanında, onlara böyle etnik fitneyle destek çıkanlar da vermelidir. PKK’ya destek veren bir Kürt lanetli de diğer PKK’ya destek veren bir Türk makbul olabilir mi? “Her ikisinin de Allah belasını versin” demenin bize göre hiçbir sakınca yoktur.
Askerimize, polisimize, masum insanlarımıza kurşun sıkacak, onların yollarına mayın döşeyecek, üzerlerine bomba atacak, evini, barkını, tarlasını, çiftliğini, ormanını, arabasını yakacak ama böyle bir terör örgütüne destek verenler etnik kimlik perdesiyle kurtulacak öyle mi?
Türk kimliğiyle bilinen bazı alçak sanatçılarda terör örgütü PKK’ya destek vermiyor mu? Ne yapalım “Onlarda Türk” diye eleştirmeyelim mi?
Bu işin Türk’ü, Kürdü yoktur. Terör örgütlerine destek verenleri elbette eleştirecek ve hak ettiği ceza varsa da onun bedelini ödemesi için elimizden geleni yapacağız.
Bu ülkede Ermeni kimliğiyle bilinen Adile Naşit, Selim Naşit Özcan, Kenan Pars, Sami Hazinses, Vahi Öz, Ahmet Danyal Topatan gibi sanatçılar ve daha birçokları hangi gün Ermeni oldukları için dışlanmış yahut saldırıya uğramıştır? Bu isimlerin filmleri hala her akşam ekranlar aracılığıyla herkesin evine girmiyor mu? Türk milleti bu isimleri ekranlarda her gün görünce adeta ailesinden birini görmüş gibi olmuyor mu?
Bir dönem televizyonlarda “Kuzucuklarım hadi uyuyun, uyuyun da büyüyün.” diye repliği olan Ermeni Adile Naşit’in bu sözleri aileler içinde çocuklara yönelik sıcak bir iletişim aracı olmadı mı? Adile Naşit’in bir gün dışlandığını görmedim ama Adile Naşit Türk milletini bölmeye, parçalamaya çalışanlara hizmet etmiş olsa idi, onu eleştirmeyecek miydik ya da böyle bir kötü karakteri olsaydı ve biz onu eleştirseydik Nagehan Alçı gibiler çıkıp “Adile Naşit’e Ermeni olduğu için saldırıyorlar” mı diyecekti?
Sen, terör örgütü PKK’yı Kürtlerin temsilcisi yapmaya kalkarsan, elbette PKK’nın her hareketliliğinde Kürtleri bu alçak terör örgütüyle muhatap edersin. Oysa emperyalizm beslemesi terör örgütü PKK’nın, Kürtlere yaptığı zulmü başka kimse yapmamıştır.
Sicili ortada olan Yılmaz Güney’e de benzerlerine de kimse etnik kökeninden dolayı suçlama getirmiyor. Türk-Kürt adeta et-tırnak misaliyken Türk-Kürt birbirinden rahatsız olabilir mi? Ama birileri her ikisi arasında etnik fitne vazifesi yapıyor. Bu durumu birbirinden ayırdığımız vakit, etnik fitne her zaman ezilmeye mahkûmdur.
Yılmaz Güney, sadece sanatını yapan, yaşantısıyla örnek olan bir sanatçı olsaydı kimin onunla bir derdi olurdu?
Nagehan Alçı ve benzerleri, o yüzden ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun!
Yorum Yazın