Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

Adalet’in bu mu Türkiye?..

Çok keyifli bir cumartesi sayfası planı vardı kafamda.. Ama sabah gazetemi okurken beynim döndü.. Orhan Gencebay'ın acılı arabesk şarkısından daha acılı, daha arabesk, polis-adliye haberlerini okudum alt alta, genelde bu haberlerin tokat gibi yüzümüze patladığı 3. sayfamıza ilan gelmiş de geriye atılmış, 17'nci sayfaya.. Keşke hep ilan gelse de gazetenin içine girer girmez felaket haberleri bizi sabahın köründe çarpmasa..
Önce Tolga Yanık imzalı habere baktım.. "Yargıtay, polisi şehit eden alkollü sürücünün cezasını onadı" başlığı ilgimi çekti. Polisi, hem de alkollü kullandığı araba ile çarpıp şehit edene hangi ceza verilmişti de Yargıtay onaylamış ve kesinleştirmişti..
Haberi okurken gazetem adına bir kere daha üzüldüm.
Dünyanın her yerinde en çok okunduğu bilinen bir polis-adliye haberi bu kadar baştan savma, bu kadar şişirme yazılır mı?. Hadi biri yazdı ya da bir ajanstan alıp altına imzasını koydu bilemem.
Konya'daki 3 yıl önceki kazanın oluşumu iki kez arka arkaya tekrar edilmiş, zaten minnacık haberde.. Ceza kesinleşince, polisi şehit eden alkollü sürücüyü, meslektaşları nüfus müdürlüğünde yeni kimlik çıkarırken yakalamış ve tutuklamışlar.. Buradan anlıyorsunuz ki, polisi şehit eden alkollü sürücü, tutuksuz yargılanmış..
Peki sonunda adalet tecelli etmiş. Ceza onaylanmış, ama ceza ne?. Haberde o bile yok.. Habersiz haber nasıl yazılır, buyrun örnek..
Gazeteyi elimden attım. Tabletime alkollü sürücü ve şehit polisin adını girdim. 10, sadece 10 saniye sonra, bütün bilgiler elimdeydi.
Kaza kontrollü kavşakta olmuş.
Bir ölümlü olaya giden "Olay Yeri İnceleme ekibi" minibüsüne, kavşaktaki işaretlere göre, geçiş üstünlüğü de polis arabasında iken, polisin ayrıca, yasal geçiş üstünlüğü de varken, 159 kilometre hızla o kavşağa giren araba çarpmış. Minibüsü devirmiş.
Bir polis şehit olmuş, 4 polis de yaralanmış.
Yapılan kontrolde, polisi şehit eden sürücü 2.79, yanındaki kadın da 2.38 promil alkollü çıkmışlar.
Önce trafik ekipleri, sonra bilirkişi raporunda 2.79 alkollü arabasıyla, geçiş üstünlüğünün minibüste olduğu kavşağa 159 kilometre hızla giren, yani ne kadar trafik suçu varsa, hemen hepsini işleyen bu adam, birkaç gün tutuklu kaldıktan sonra, duruşmasına serbest devam edilmiş.. 1 polisi öldüren, 4 polisi yaralayan, alkollü direksiyona oturan, cehennemi hız yapan ve geçiş üstünlüğü kuralını zerre iplemeyen adam tutuksuz yargılanmış..
..Ve sonunda Yargıtay kararını vermiş.
Mahkemenin, 2018'den beri elini kolunu sallayarak aramızda dolaşan bu adama, yerel mahkemenin verdiği cezayı onayladı.
Bizim gazetede olmayan asıl önemli yanını da buldum tabii..
10 sene yemiş adam..
Alkollü araba kullanarak cehennemi süratle, yol hakkının sende olmadığı kavşağa girmek ve 1 polisi şehit edip, 4 polisi yaralamanın cezası 10 sene..
Bir avukat tanıdığınız varsa sorun.. "Ceza infaz yasamıza göre 10 yıl ceza alanlar, 2 yıl yattıktan sonra tahliye hakkı kazanırlar" diyecektir, size..
Şimdi suç yerel ya da Yargıtay'daki yargıçlarda mı?.
Asla.. Tüm demokrat ülkelerin anayasasında ayni madde vardır.
"Kanunsuz suç ve ceza olmaz." Yani ceza yargıcı, kanunda yazılı olmayan bir suç icat edemez. Kanunda yazılı olmayan bir ceza da veremez. Kanunda yazılı cezanın alt sınırından 1 gün dahi fazla mahkûmiyet kararı verse, gerekçe göstermek zorundadır. Kanunda yazılı indirim koşullarını uygulamazsa, neden uygulamadığını da yazmalıdır.
Bütün bunların sebebi, insan haklarına sonsuz saygıdır. "1 masum 1 gün içerde yatacağına, 1000 suçlu aramızda dolaşsın" düşüncesi, yarın hepimize lazım olabilir.
Siz sosyal medyaya göre manşet atan gazetelere bakmayın. Bu gazeteciler hukuk bilmezler. Olur a..
Ama hele büyük gazetelerin hepsinin hem de çok iyi hukuk büroları, ünlü avukatları var.. Bunlar o başlıkları, sosyal medyadan "Like" almak için atanları uyarmaz mı?.
Bu köşede tam 30 yılımı doldurdum.
Bin defa yazdım..
"Ceza, bedel ödetmek değil, önleyici olmak için vardır" dedim..
Bizde cezalar öyle komik ki, hiçbir şeyi önlemiyor..
Daha dün okuduk.
Adam bir sitedeki apartmanın duvarına işiyormuş, gecenin bir yarısı. Evlerine dönen bir ünlü karı-koca, "Ne yapıyorsun?" demişler.
Adam dönmüş, kadının üzerine işemiş bu defa da.. Kocası müdahale edince, duvara ve bir kadının üzerine işeyen, ayrıca cinsel organını teşhir suçu da işleyen adamın, bir kenarda işini bitirmesini bekleyen 3 arkadaşı saldırmış ve karı-kocayı fena halde dövmüşler..
Evden gürültüyü duyup koşan çiftin yardımcısı yaşlı kadını da perişan etmişler.
Şikâyet.. Polis, nöbetçi savcıya teslim etmiş. Ve savcı, önce duvara, sonra kadının üzerine işeyen de dahil, 4 kişiyi, 3 masum insanı hastanelik edecek kadar döven adamları nöbetçi savcı, tutuklamıyor ve serbest bırakıyor.. Yani yarın mahkeme de komik bir ceza verir, onu da ya erteler ya da günde 20 liradan paraya çevirir, biter gider.. Masum, uygar insanlar dayak yedikleri ile kalır, yarın başkaları da, başkalarını rahatça döver. Savcı bunu bilmiyor mu?.
O zaman neden serbest bırakıyor?.
Çünkü yasalarımız böyle..
..Ve ben 20 senedir bas bas bağırıyorum.. Bu ülkede günün 24 saatinde, her yerde, en kenar mahalleden kırsala, insanların, çocukların, korkusuz ve özgür dolaşabilmeleri için cezaların önleyici düzeye gelmesi lazım. Bir adalet reformu lazım, diyorum.. Ama başta meslektaşlarım, yani gazetecilerin umurunda değil.. İktidar, muhalefet, bir tek siyasi partinin umurunda değil..
Çünkü umurunda olması gerekenlerin hemen hepsi, zaten korumaları ve eskort arabalarıyla geziyorlar..
Alooo!.. Kimse yok mu?. Vatandaşın kendi vatanında korkusuz dolaşma hakkı ve kutsal "vücut dokunulmazlığı"nı savunacak kimse yok mu, yasa yapmayla görevli Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde..
Onu da mı Başkan, Kanun Kuvvetinde Kararname ile çözsün?. O zaman kıyameti koparıyorsunuz ama, "Memleketi kararname ile yönetiyor" diye.
Siz işinizi yapın da, yönetmesin, beyler!.

***


ORTAKÖY, ORTAKÖY OLMAKTAN ÇIKARKEN...
Ortaköy'ü, zamanın Beşiktaş Belediye Başkanı Ayfer Atay'la el ele vererek yaratan Şehir Mimarı Erhan İşözen, bir zamanlar her boş anımı geçirdiğim, şimdi önünden bile geçmediğim Ortaköy'e değinen yazım üzerine bir mail atmış bana.. O kibar yazmış.. Ben "Cinayet" diyorum.. Ne mi?. Resimlere bakın ve Erhan'ı okuyun..

***

Sevgili Hıncal Abi,
Sabah Gazetesi'ndeki yazılarınızın bir yerlerinde Ortaköy vardı. Yazılanlar, yapılanlar nafile olsa da; yaşanmış onca zamanın unutulmaz değerli hikâyeleri var. Zihni Küçümen, Si Minör Ortaköy kitabında "Ortaköy'de çok yaşanıldı, çok da seyredildi.
Yaşayanlar, seyredenleri göremediler... Ama yaşamak biraz da durup seyretmek değil midir?" diyor.
Siz hem Ortaköy'de yaşadınız, hem de gördüklerinizi yazdınız, çokça da yapılanları övdünüz, eleştirdiniz.
1989-1992 yıllarında sadece Ortaköy Meydanı değil bu semtte yaşayan, buraya dışarıdan gelen sanatçılara özgürlük alanı yaratacak kültür yapılarının olması da gerekliydi.


Eski Pastör Hastanesi Başhekimi Alber Aşer'in tarihi evinin yanına istemişti, zamanın Beşiktaş Belediye Başkanı ve Ortaköy'ü yaratan adam Ayfer Atay, Afife Jale Kültür Merkezi'ni.. Ve başyardımcısı Şehir Mimarı Erhan İşözen, neoliberal bu yapının bir benzerini postmodern, yani çağdaş stilde çizdi. Buyurun eski, nasıl stilize edilmiş ve modernleşmiş bir arada görün. Ama resimde sadece.. Çünkü modern bina, yani Afife Jale Kültür Merkezi sonradan gelenler tarafından yıktırıldı.

19. yüzyılda inşa edilen Dolmabahçe ve Yıldız saray tiyatroları dışında yakın zamana kadar Beşiktaş'ta ve Ortaköy'de tiyatro salonu yoktu. Tiyatro gösterileri, sahneleri geçici olarak tiyatro için düzenlenmiş sinema salonlarında, eski yazlık sinemaların bahçelerinde oynanırdı.
Beşiktaş'ta Ayfer Atay döneminde açılan tiyatro salonları Ortaköy/Afife Jale, Akatlar, Levent ve Beşiktaş Kültür Merkezi'dir.
Ortaköy'de belediyeye ait Dereboyu Caddesi üzerinde, eski küçük bir açık pazaryeri vardı. Bu alana Ayfer Atay döneminde bir kültür merkezi, tiyatro yapılmasına karar verildi.
Tiyatronun yapımında ENKA'nın kurucularından inşaat mühendisi, opera sanatçısı rahmetli Eşref Denizhan'ın verdiği destekler unutulmazdır.
Yapının içinde bir cep tiyatrosu, sanat galerisi, atölyeler ve kütüphaneler bulunmaktaydı.
Ortaköy'de yapılan Afife Jale Tiyatrosu uzun yıllar hizmet etti. Bu yapı eski Pastör Hastanesi Başhekimi Alber Aşer'in tarihi evinin yanındadır. Mimarisi neo-liberal dönemin postmodern izlerini taşır. Projede yanındaki ahşap yapıya saygılı olmaya çalışılmış, yola cephesi modern cumbalarla, sağır bir granit yüzeyle yanındaki tarihi yapıya bir fon oluşturulması düşünülmüştür.
Bu yapı geçen dönem belediye başkanı tarafından hiçbir işlevde kullanılmamış, üzerinde "Depreme karşı güçlendiriliyor" diyen bir yazıyla yıllardır duruyordu.
Binanın yenilenmesi işlevi, depreme karşı güçlendirilmesi, binanın tartışılmaz geleceği için önemli bir girişimdi.
Bu binayı benim yaptığımı bilenler, Ortaköy esnafı yapı cephesindeki granitlerinin kırıldığını, yapıyı değiştirdiklerini söylediler. Yapı, 1990'lı yıllarda birçok mimarlık dergisinde proje çizimleriyle birlikte yayınlanmış.
Mimarların, okurların ilgisine sunulmuştu.
Bu yapının geleceğinin ne olacağı Ortaköy ve Beşiktaş halkına duyurulmadan proje müellifinin, sanatçıların beklentileri alınmadan, kültür ve sanat birikimleri konuşulmadan, yapının bütün değerleri sökülerek hurdacılara satılması sanatçılar ve semt sakinleri tarafından da üzüntü kaynağı olmuştur.
Diğer bir konu da Ortaköy Meydanı'nda İSKİ atıksu ve yağmur suyu yenileme çalışmaları yapımı sırasında yolun altında bulunan tarihi tonozun iş makineleri tarafından yıkılması...
Orda yapılan kumpirciler, tonoz çukurunun içine çökmüştü. Bu yıkım sonrası eski dükkânlar yerine SİT bölgesi olan bu bölgede Ortaköy'ün kimliğine uygun olmayan çatı formuyla yeni dükkânlar da yapıldı.
..Ve Ayfer Ağabey'in planladığı Ortaköy giderek kimliğini kaybeder hale geldi.
Beşiktaş Belediyesi bu tür konularda kültür, sanat ve bilim insanlarının bilgilerine başvurmalı..

***


TEBESSÜM
Telefon ekranında mesajlar..
- Dikkatli ol. Kocam bizden şüpheleniyor.
- Ne şüphesinden söz ediyorsunuz?. Sizi tanımıyorum bile.
- Ben şüphe eden kocayım. Şimdi siz, şüpheliler listemden çıktınız.
İki saat sonra..
- Özür dilerim. Kocam benim telefonumu ele geçirmiş. Allah'tan ona hiçbir şey belli etmemişsiniz?.
- Neyi belli edebilirdim ki.. Ben sizi tanımıyorum dedim ya.
- Ben hâlâ o kocayım. Bir sağlama yapmak istedim!.

***

SEVDİĞİM LAFLAR

Ne kadar çok bilgi, o kadar az ego.. Ne kadar az bilgi, o kadar çok ego!.
Albert Einstein ("Egoizmin Göreliliği" formülü.)

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar