Fenerbahçe-Hull City maçının devre arasında bir reklam gözüme ilişti. Milli Piyango'nun reklamında iki genç tribünde hem maç izliyor, hem de sohbet ediyordu. Biri, "Bir gün bizim de bu statta bir locamız olacak mı? Sen ne düşünüyorsun?" diye sordu. Yanındaki daha derin hayallere dalmıştı: "Yoksa takımı mı alsam diyorum..."
Reklamın metin yazarları bu senaryoyu yazarken muhtemelen Acun Ilıcalı'nın gerçek hikayesinden ilham almışlardır. Düşünsenize, bir zamanlar Fenerbahçe'nin maçına bilet alabilmek için haftalığından para biriktiren Acun, şimdi satın aldığı İngiliz takımı ile Fenerbahçe'nin maçını şeref tribününden izlerken, Başkan Ali Koç ile sohbet ediyor...
Acun'un hayatı, başlı başına bir kişisel gelişim kitabı. Başarı için önce hayal kurmak gerekir derler ama hayal kurmak işin kolay kısmıdır. Önemli olan o hayali ideale dönüştürecek azim ve kararlılıktır. İşte Acun, futbol deyimiyle bu "geçiş oyununu" en iyi oynayanlardan. Acun, el attığı her işte olduğu gibi önce "insana" yatırım yapıyor. Şimdiki hedefinde İngiliz taraftar var. Kombine bilet gediklilerini İstanbul'a, Antalya'ya götürüyor. Aldığı enkazı cevhere dönüştürmek üzere. Kombine bilet satışı ikiye, kulübün sosyal medya takipçilerinin sayısı üçe katlanmış. Takımın evinde oynadığı son maç seyirci rekoru kırmış. Fenerbahçe karşısında izlediğim Hull City ise skorun aldatıcılığı bir yana, son derece sıkı bir takımdı. Acun sanki Milas'tan el almış gibi... Tuttuğu her şey altın oluyor.
Metroda ırkçı söylem
Olayı haber bültenlerinde büyük bir öfke, üzüntü ve kaygıyla izledim. Yaşlıca bir adam, Yenikapı-Hacıosman Metrosu'nda yanına oturan siyahi aileye İngilizce etmedik küfür ve hakaret bırakmadı. Onların yanında oturmasına sinirlendi. Gidip arkalarda oturmalarını istedi. Sonuç alamayınca "Hepiniz s..tirip Afrika'ya gidin" diyerek vagonun arkasına gitti.
İnsanları renklerine göre sınıflandırmamak eskiden bizim en büyük hasletlerimizden biriydi. Hatta koyu tenlileri daha çok sever, onlara pozitif ayrımcılık yapardık. Biz Arap Bacı'larla büyüyen, Esmeray'ın şarkılarıyla hüzünlenen, Muhammed Ali'nin maçlarını izleyebilmek için saatini 04.00'e kuran nesil, nasıl bu hale geldik bilemiyorum. Belki de en sevdiğimiz çikolatalı bisküvi Negro'nun adını, aşırı hassasiyet gösterip Nero diye değiştirerek, eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmüşüzdür, kim bilir?..
Dünya koca bir köy haline geldi. Kıtlık ve göçler kapıda. Gezegenimiz yarın nerede uyanacağını bilemeyenlerle doluyor. Bu nedenle her cins, ırk, inanç, mezhep ile birlikte yaşamaya artık alışmalıyız.
Bu nasıl koruma?
Japonya'nın eski başbakanı Şinzo Abe'ye yapılan suikastı ekranda izler izlemez "Olmaz böyle şey" dedim. Olay başlı başına bir koruma skandalıydı. Saldırganın ıskaladığı ilk ateşi ile ikincisi arasında en az 2 saniye vardı.
2 saniye bu tür olaylarda son derece uzun bir süredir. Korumalar eğer şaşkın şaşkın bakmak yerine hemen saldırganın üzerine atlasalardı, Abe'yi ikinci kurşundan rahatlıkla koruyabilirlerdi.
Daha sonra saldırganın olay yerine defalarca gelip keşif yapmasına rağmen nasıl olduysa kimsenin dikkatini çekmediği, eski başbakana elinde silahla 3 metre kadar yaklaşmasına rağmen müdahale edilmediği belirlendi. Koruma ekibinin başındaki polis müdürü de daha sonra hatanın kendilerinde olduğunu kabul etti.
Diyeceğim o ki, suikastta "ihmal"den fazlası var sanki... Olayın dibi eşelendikçe, arkasından başka güçler çıkacağa benziyor. Çünkü Japonya'yı silahlandırarak yeniden bir dünya devi yapmaya kararlı Abe'nin ülkedeki gücü ve etkisi giderek artıyordu.
Ne demiş?
MasterChef'ten bir diyalog: Danilo Şef: (Hamile yarışmacıya) Kız olursa ismini Julia koyun. Mehmet Şef: Kız Türk oğlum. Danilo Şef: E tamam ne olacak ki? Mehmet Şef: Kardeşim İtalya'da Mustafa var mı?
Gaf kürsüsü
Merve Boluğur sahnede playback yaparken mikrofonunu açık unutunca, detone sesi ile herkesi kendine güldürdü.
Zap'tiye
Kurban keserken kendini kesen acemi kasaplardan toplanacak kan ile Kızılay'ın bir yıllık kan ihtiyacı karşılanırdı vallahi!..
Yorum Yazın