Gittikçe hikayeden uzaklaşıyoruz!
Hikayeden uzaklaşmak, aslına bakarsanız aslımızdan uzaklaşmak anlamı taşıyor!
Aslımızdan uzaklaşmak da bizi fıtratımızdan uzaklaştırıyor!
Sonuç olarak, kendi kendimizi bile tanımak ve tanımlamaktan aciz kalıyoruz!
Kendimizi tanımadıkça, ortak paydalarımız, ortak sevinçlerimiz, ortak kederlerimiz yok oluyor!
Birbirinden bağımsız tanımlamalar bizi ayrıştırıyor, ayrıştıkça kavganın içinde buluyoruz kendimizi!
Dolayısıyla, bırakın bir cazibe merkezi olmayı, ipinizi birden fazla cazibe merkezlerine bırakmak zorunda kalıyorsunuz!
Kutlamalarımız, matemlerimiz bizleri birbirimize kenetlendirmesi gerekirken birbirimizle kavga sebebi oluyor!
Daha bir hafta öncesinde, tarihimizdeki iki önemli zaferimizin seneyi devriyelerini kutladık. Daha doğrusu 26 Ağustos'u kutladık mı, ağız tadıyla, layıkıyla kutlayabildik mi orası tartışılır!
Oysa, az millete nasip olacak bir tevafuk yaşamıştık!
26 Ağustos 1071 ve 26 Ağustos 1922...
Her iki tarih de de canından, malından, sevdiklerinden vazgeçip, bizlere bugünleri armağan eden ecdadımızı bile unutup, kutlama, bayram yapmak varken, biz kavgaya tutuştuk!
Oysa, bakabilsek görebilsek, bizim kenetlenmemize vesile olacaktı, aradan neredeyse bin yıl geçmesine rağmen, Allah bizlere böylesine güzel bir tevafuk nasip etmişti!
Sadece bu mu?
Daha yakın zaman kadar Çanakkale Zaferi bile unutulmuştu!
Oysa, biz unutsak da birileri hiç unutmamıştı!
Her yıl Avustralya, Yeni Zelanda'dan gelen, yaşları bizim çocuklarımızın yaşlarında olan gencecik insanlar, Anzak Koyu'nda toplanırlar!
Soğuk günlerde, uyku tulumlarına sarılıp, o günleri idrak ederler!
Ya biz...?
Ne zaman ki, Ak Parti iktidarıyla beraber Çanakkale Zaferi kutlanmaya başlandı, gazete manşetlerinde, "Rejim krizi"...!
Atatürk'ün, "Çanakkale yeni Türkiye'nin önsözüdür " sözüne rağmen...!
Dolayısıyla, kaybedenler safında yerimizi aldık!
Biz kaybedince, Mısır, Libya, Suriye, Irak, Afganistan da kaybetti!
Ümmet kaybetti!
İşte, buyurun bugün 9 Eylül!
Yani, 99 yıl önce bugün 9 Eylül 1922'de ecdadımız yokluklar içerisinde zafer kazanarak, bir vatan toprağı bıraktılar!
Hem de Venizelos, Al Bayrak'ımızı çiğneyerek İzmir'e çıkmış, oysa Gazi Mustafa Kemal Paşa ayağının altına serilen Yunan bayrağını, "Bayrak bir milletin namusudur " diyerek yerden kaldırtmıştır!
Bunun adı adalettir!
Ben de dün, mezun olduğum Dokuz Eylül Üniversitesi, "Bayrakbilim ve Türk Bayrakları Müzesi" nin pandemiden dolayı geciken açılışına katıldım!
İşte, orada bu asaleti gördüm ve içimden, "Keşke yarın (bugün) asaletimize yakışır kutlasak 9 Eylül 'ü" dedim!
Törende, 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgalinde asil duruşuyla şehadet şerbeti içen Süleyman Fethi Bey'i canlandırdım!
İnanır mısınız, ayaklarım titredi!
Demem o ki, hiç olmazsa bayramlarımızı bayram yapıp da birazcık idrak edebilsek...
Şehitlerimize rahmetler diliyorum!
Bayramımız kutlu olsun!
Yorum Yazın