Türkiye’nin 81 vilayeti var...
Bir de “82’nci gibi” olanı...
Bir Türkiye şehri değil, ama bir Türk şehri gibi olmaya doğru hızla gidiyor.
Burası Suriye sınırları içindeki Afrin...
Bilmiyordum, meğer Türkiye bir süre önce bazı yabancı gazetecileri Suriye içinde Türk ordusunun kontrolündeki Afrin’e götürmüş.
Giden gazetecilerden ilk yazı dün New York Times’ta yayınlandı.
Bu şehir hakkında bilmediğimiz bazı şeyleri bu yazıdan öğrendim.
Ve öyle bir yazı ki...
Bugüne kadar Türkiye’yi “Suriye’de işgalci gibi”, “Kötü bir oyuncu” gibi gösterenlere karşı ilk defa Türkiye’nin yaptığı güzel işleri anlatıyordu.
Ve ben de hem yapılanlarla gurur duydum.
Hem de Afrin hakkında birçok şey öğrendim.
*
Önce yazıdaki şu cümleden başlayayım:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 3 yıl önce Birleşmiş Milletler tarafından Suriye’ye girmekle çok eleştirildi. Ama 3 yıl sonra bugün orada Esad’dan kaçan Suriyelileri koruyan tek uluslararası güç Türk ordusu...”
Şimdi ikinci yazıda Türkiye’nin gelişinden 3 yıl sonra Afrin’e bakalım...
ÜÇ YIL SONRA BÖLGEDE EN HIZLI YAYILAN DİL TÜRKÇE
TÜRKİYE 3 yıl içinde Afrin’de şunları yapmış:
Şehrin elektrik sistemi Türkiye’ye bağlandı.
Şehirde Türk parası geçiyor.
Okullar, sağlık ocakları, hastaneler açık.
Bölgede dil olarak Türkçe hızla yayılıyor. Gençlerin en çok öğrenmek istedikleri dil Türkçe.
Güvenliği Türk ordusu tarafından yetiştirilen ÖSO sağlıyor.
Buradaki çadırkentlere yerleştirilen Suriyeli göçmen kadınlara dikiş ve konfeksiyon kursları açıldı.
Bölgenin telefon sistemi Türk telefon sistemine bağlandı.
Şehirde halen sınır ötesi ticaret yapan kayıtlı 500 şirket var.
*
Ama şikâyetler de bitmiş değil.
Birçok aile gıda ve barınma konusunda zorluk çekiyor.
Ağır geçen kış şartları hayatı zorlaştırmış.
Ayrıca son 1.5 ay içinde 134 terör saldırısı olmuş ve bu da yerel esnafı çok zor durumda bırakmış.
*
Ama gazetecilere konuşanlar şunu da söylüyor:
“Türkiye olmasaydı bizim hayatta kalmamız da mümkün değildi.”
Evet, dibimizde her gün biraz daha Türkiye’ye yaklaşan bir 82’nci şehir var...
Türkiye sınırları dışında ama içinde gibi...
GEÇEN BAYRAM GELEN MESAJLAR BU BAYRAMDA GELECEK OLANLAR
DÜN Hürriyet’te Sedat Ergin’in köşesinde, terör örgütü PKK’nın katlettiği 13 şehidimizden bazılarının geçen bayramda ailelerine gönderdiği mesajları okudum.
Hepsi bana çok dokundu.
Ve biraz psikoloji bilgimle o mesajlara baktığımda şu iki duyguya kapıldım.
BİR: Ölen çocuklar kendilerinden çok ailelerini düşünüyorlar. Onlara üzülmeyin diye umut veriyorlar.
İKİ: Sanki öldürülmeyeceklerine inanmış gibi bir halleri var.
*
Bu da doğaldır.
Bazıları 5 yıla yakın süredir terör örgütünün elinde.
Bu süre içinde tabiidir ki bir propaganda bombardımanına tabi oldular. Yine tabiidir ki başlarındaki PKK teröristleriyle sohbet de ettiler.
*
Şimdi önümüzdeki kritik sorun ve karar şu:
Örgütün elinde daha başka vatandaşlarımız da bulunuyor.
Ve bizzat Cumhurbaşkanı bu kurtarma operasyonunun maalesef başarısız olduğunu söyledi.
*
Unutmayalım ki bu 13 evladımızın acı akıbetini terör örgütünün elindeki öteki vatandaşlarımız da öğrendiler. Yani diyeceğim bundan sonra oradan, örgütün propaganda amacıyla göndereceği mesajları ailelerde daha dramatik yıkımlara yol açabilir.
*
Öyleyse öteki vatandaşlarımızın örgütün elinden kurtulması için bundan böyle nasıl bir yol izleyeceğiz?
İKİ YOL VAR, İKİSİ DE ZOR, BİRLİKTE DÜŞÜNMELİYİZ
TERÖR örgütü PKK’nın elindeki öteki vatandaşlarımızı nasıl kurtaracağız...
Daha önce “başarılı” olan yani kurtarılan vatandaşlar için izlenilen yolu mu?
Yani görüşmeleri, hiç olmazsa arabulucular vasıtasıyla bir çözüm aramayı mı?
Yoksa “başarısız” olunan bu yolda bir kere daha başarısız olma ihtimalini de göze alacak mıyız?
*
Birinde “Devlet teröristle masayla oturmaz” kararlılığı...
Ötekinde “Söz konusu olan vatandaşımızın hayatı ise elbette görüşülür” gerçekçiliği ve özgüveni...
*
Biliyorum...
Zor bir karar... Çok zor...
Ama sadece “şehitlik” mertebesine övgüler yaparak bunu çözmenin de sınırına geldik.
*
Bence iktidarın ve muhalefetin üzerinde birleşebileceği ve kimsenin bunu siyasi malzeme olarak kullanmayacağı bir milli politikayı oluşturmanın tam zamanıdır.
DÜN BU FOTOĞRAF İÇİMİ AÇTI, BABAMI HATIRLADIM
DÜN sabah Beykoz’da bahçemizdeki kar 50 santimi geçti...
Kar bütün çirkinlikleri örtüyor.
Instagram’da ise en çok Seren Serengil’in paylaştığı bu fotoğrafını sevdim.
İçim açıldı...
Bir de babamı hatırladım.
Daha önce de yazmıştım.
Babamın öldüğü sabah cüzdanından gazetelerden kesilmiş iki yazı çıktı.
Biri Güneri Cıvaoğlu’nun Atatürk hakkında çok güzel bir yazısıydı.
Öteki ise benim Seren Serengil’in babası rahmetli Öztürk Serengil ölümü üzerine yazdığım yazıydı...
Bizler Öztürk Serengil’in “Yeşşe” filmleriyle büyümüş bir nesiliz...
Yani biraz “Abidik gubidik twist” kuşağı sayılırız..
O nedenle Öztürk Serengil komedilerinin hayatımızda unutulmayacak bir yeri vardır... Bu beyaz İstanbul gününde hem babamı hem Öztürk Serengil’i rahmetle andım...
E-NABIZ SIRAM GELDİ VE TORPİLSİZ AŞIMI OLDUM
GEÇEN hafta e-Nabız uygulamama beklediğim mesaj geldi.
65 yaş üstü olarak aşı sıram gelmişti.
Hemen aşı randevusu için e-Nabız üzerinden harekete geçtim.
Montaj şapkamla Çin aşısı
Önce bir hastane tercihim var mı diye soruldu. Her zaman gittiğim Acıbadem Maslak Hastanesi’ni yazdım. Ama yoğunluk varmış ve e-Nabız bana sıra vermedi.
Benim arkadaşım Doğu Perinçek gibi Mao’dan da torpilim olmadığı için e-Nabız bana “alternatif bir yere” başvurmamı söyledi.
Neticede, eşim Tansu Urla Devlet Hastanesi’nde...
Ben Beykoz Sağlık İlçe Müdürlüğü’nde aşılarımızı yaptırdık.
Şunu söyleyeyim ki, Mao torpiline gerek kalmadı, her şey tıkır tıkır işledi...
*
NOT: Sevgili Doğu tabii ki şaka yapıyorum. 78 yaşındasın ve zaten bu aşı için sıranın geldiğini de biliyorum...
Biraz kendimizle dalga geçelim de şu kasvet biraz gitsin diye yapıyorum.
Yorum Yazın