Çağımız, "iletişim ve bilgi çağı!"
"Yalan ile Doğru"nun mücadelesi ise kişilerin, firmaların hatta ülkelerin kaderlerini belirleyebiliyor. İletişim, marka, itibar ve kriz yönetimi bugün, her zamankinden daha fazla önem kazanmış durumda. Hele hele kritik bir seçime doğru yol almakta olan Türkiye'mizde bilhassa "siyasal iletişim kartı" sandık sonuçlarını etkileyecek kadar hassas hale geldi. Elbette, demokratik bir ülkede "çok seslilik" olacak. Farklı fikirler dile getirilecek, ispatı mümkün olan iddialar paylaşılacak. Söz söyleyen siyasa sahibi, sözünün arkasında duracak. "Ben söyledim oldu. İftirama inanan kitle, benim için yeter. Ötesini onlar düşünsün" mantığı ile hareket etmeyecek!
Kamuoyunun yakından takip ettiği şekli ile CHP'nin başını çektiği muhalefet partileri, mega projelere, bu projelerin yapım modeline ve işi üstlenen firmalara dair, çarpıtılmış algı üzerinden siyaset yapmaya çalışıyor. Maalesef, mesafe aldıkları da oluyor. Örneğin "5'li çete" yakıştırması üzerinden hedefe konulan müteahhit firmalar köşeye sıkıştırılırken hem bundan sonra büyük yatırımlara girecek yerli ve yabancı gruplara korku salınıyor hem de iktidar partisinin icraatlarını kapkara bir gölgenin kaplaması amaçlanıyor!
Kuşkusuz, ihale kazanan müteahhitlik şirketleri, kendilerini tanıtmalı ve anlatmalı. Yalana karşı, yargıya başvurmak tabii ki meşru hak arama yoldur. Lakin konuyu aynı zamanda halka da taşımak lazım. Sadece kriz anlarında, savunma yapmak biçiminde değil de uzun soluklu bir iletişim stratejisi ile siyasileri, medyayı, kanaat önderlerini, akademik dünyayı, farklı sivil toplum kuruluşlarını kapsayan, yer yer uluslararası nitelik kazandırılan kesintisiz faaliyetler olmalı bunlar. Tabii, işin o kısmı onların bileceği husus. Asıl değinmek istediğim ise Yap-İşlet-Devret (YİD) projelerinin, bütçeye ve kamuya dönük kısmı.
***
Dün, Ankara Temsilcileri olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu'nun, dönemsel değerlendirme toplantısında idik. Adil Bey, 5 büyük firmaya yönelik, CHP patentli "5'li çete" söylemi karşısında açık ve net konuştu:
"Bu 5 büyük firmaya dair hikâyenin tamamı uydurma. YİD projelerini kastediyorlarsa, burada 30'un üzerinde firma var. İhaleler açık ve yeterliliği olana kısıtlama da yok. O beş firma dünyanın her tarafında büyük altyapı projeleri yapıyor. Her biri dünyanın her tarafından teklif alıyor. Ayrıca, ülkemizde kazandıkları tecrübe, bilgi ve birikim sayesinde müşavirlik, danışmanlık işlerini de dünyaya ihraç ediyorlar. Bakanlık olarak 20 yılda 183 milyar dolar yatırımı tamamlamışız, bunun yüzde 20'sine karşılık gelen 37,5 milyar doları YİD yöntemiyle yapılmış. Hatırlanırsa Bolu Dağı Tüneli 17 yıl sürdü. Niçin? Proje geciktiği için bütçemiz 400 milyon dolar kayba uğradı. Vatandaşımız da kaybetti. Niçin? Çünkü proje bitirilemediğinden vatandaşımız daha uzun bir yoldan seyahat ederek daha fazla zaman, daha fazla yakıt kaybetmiş, daha fazla kazaya, can kaybına maruz kalmıştır. Muhalefet, oturduğu yerden laf atıyor, iddialarını çürüttüğünüzde ise ona hiç bakmadan ayrı bir yalan üzerinden yine devam ediyor. Bakın, 8 Temmuz'da tam 80 bin küsur araç Osmangazi Köprüsü'nden geçti. Köprü olmasaydı, siz 10 yıl önce bugünlerin trafik hacmini planlamasaydınız her yer kilitlenip kalacaktı!"
Özet...
Her işin bir maliyeti bir de fırsat maliyeti vardır! Önemli olan büyük resim ve gelecek tasarımıdır!
Yorum Yazın