Biraz narsistçe...
Biraz da bencilce bakıyorsa...
Yani benim gibiyse, kesinlikle benim hissettiğimi hisseder...
İngiltere’nin eski Başbakanı Tony Blair epeydir ortada görünmüyordu.
Pandemi başından beri ilk fotoğrafını dün İsmet Berkan’ın “10 Haber” sitesinde gördüm.
Geçen hafta İskoçya’nın bağımsızlığı ile ilgili bir televizyon programına çıkmış...
Tabii herkes programda söylediklerini değil, bu halini konuşmaya başladı. Başbakan saçlarını uzatmış... Bayağı uzatmış.
Boyamadığı için de uzun saçları ile folk şarkıcısı Willie Nelson’a benzemiş.
*
Tabii benim gibi 47 doğumlu bir erkek, 1954 doğumlu Tony Blair’in bu fotoğrafına bakınca ne düşünür?
İçimizdeki her narsistin düşüneceğini...
“Adam benden 7 yaş küçük, vallahi ben onun yanında bayağı iyiyim...”
Ve o güzel anımızda, başkalarının da bizim fotoğraflarımıza bakarak aynı şeyi hissedebileceğini aklımıza getirip o anın keyfini bozmayız....
*
Tony Blair pandemi sırasında, ben dahil başka erkeklerin yaptığı şeyi yapmamış. Yani pandemi sakalı bırakmamış.
Bence de iyi yapmış.
*
Bu fotoğrafa bakarken bir şeyi hatırladım. Tony Blair, başbakan olarak 10 Downing Street’deki bürosunda çalışırken, oranın köşesinde bir Fender Stratocaster gitar duruyordu.
Yani Keith Richards’tan Eric Clapton’a efsane rockçıların efsane gitarı.
KEŞKE HAZİRANDA BODRUM’A GELİRKEN GİTARINI DA GETİRSE
BLAIR amatör bir rock müzisyeni aynı zamanda.
Okul yıllarında, uzun saçlarıyla ve arkadaşlarıyla böyle tuhaf bir hareketle, dalga geçerken çekilen bir fotoğrafı da var.
Tahminim, “Cool Tony” imajı ile içindeki gırgır rockçıyı uyandırmış.
Bence hiç mahsuru yok...
İlginç adam Tony Blair...
Bodrum’da dolaşan bir söylentiye göre, haziran ayında burada yapılacak bir toplantıya gelecekmiş.
Ancak geçen yıl kararlaştırılan bu toplantının pandemiden etkilenip etkilenmeyeceği henüz belli değilmiş.
İnşallah gelirken Fender Stratocaster gitarını da getirir ve şu CovId-19 kâbusunda Bodrum’dan bütün dünyaya renkli ve eğlenceli kareler gider...
BLAİR’İN SAÇLARI SAYESİNDE KEL ERKEKLER HAKKINDA ŞUNU ÖĞRENDİK
DOĞRU mu değil mi kontrol edemedim.
Tony Blair’in saçları üzerine bir yazı yayınlayan Jannah News haber sitesinde okudum.
ABD’de Dwight D. Eisenhower’dan beri hiçbir kel erkek başkan seçilmemiş.
NATO üyesi ülkelerden ABD Başkanı Lyndon Johnson dışında hiçbir lider saçlarını beyazlaşmış halde göstermemiş.
Boyamış yani.
KEŞKE BU GÜNEŞ İSTANBUL VEYA ANKARA’DA DOĞSAYDI
MAYIS ayında dünyanın 5 büyük şehrinde çok ilginç bir sanat olayı gerçekleşecek.
New York, Los Angeles, Londra, Tokyo ve Seul’un büyük meydanlarındaki dev dijital billboard’larda ünlü sanatçı David Hockney’in 2.5 dakikalık bir video eseri gösterilecek.
Ekranda güneşin doğuşunu anlatan bir video yer alacak. Hockney bunu 2019 yılından beri yaşadığı Fransa’nın Normandie bölgesindeki evinin mutfak penceresinden seyrettiği güneşten etkilenerek yapmış.
Diyor ki, “Güneşe ve ölüme uzun süre bakamayacağınızı unutmayın...”
Bu beş şehirde yayınlanacak olan videonun amacı pandemide bütün dünyaya umut vermek.
Bana her gün şuradan buradan “Memleketin bunca meselesi varken sen nelerle uğraşıyorsun?” diye yazanlara seyrettirmeyi çok isterdim bu videoyu...
Bütün dünyada ölüm var...
Dün Ankara’da Hürriyet’in Ankara temsilciliğini yaptığım günlerde birlikte çalıştığım sevgili arkadaşım Şükrü Küçükşahin’in gencecik kardeşi Cemal Küçükşahin’i yeni tür CovId’e kurban verdik.
Dünya güzeli bir insandı...
Yani umuda ihtiyacımız var...
Renge, sevince, yaşamaya tutunmaya...
Hockney haberini okurken “Keşke İstanbul veya Ankara da bu beş umut şehrinin içine girseydi” diye düşündüm.
BU ÜLKEDE HİÇ AKIL VE FİKİR KALMADI MI YAHU
Şu cümleleri geçen perşembe günü, iktidarı destekleyen bir gazetede okudum:
“ABD Başkanı’nın Türkiye’ye soykırımcı, Türklere katil deyip ahlaksızca saldırmasının üzerinden henüz 48 saat geçmemişken, Oscar törenleri Türkiye’de de canlı olarak yayımlandı.
Nerede biliyor musunuz?
Devlet kanalımız TRT 2’de!
Gece saatinde yayınlamak yetmemiş olmalı ki ertesi gün bir kez daha yayınlandı.”
Kim yazmış söylemeyeceğim...
Polemikten korkmam ama polemik yapmaya bile değmez.
Sadece şunu belirteyim. İktidarı destekleyen bir düşünce çevresinin yayınladığı bir gazete bu...
Ne diyeceksiniz bu kafaya...
Kardeşim onun söylediği elma, senin yazdığın armut mu...
Adamın elinden gelse, Spotify’daki bütün Amerikan şarkılarını silin diyecek...
Kanal D, ATV, Netflix’te A harfiyle başlayan bir tek film, dizi bırakmayın diyecek...
Ve bütün bunları da kafasındaki iptidai bir “Anti-emperyalizm” ideali ile yapacak...
Allah’ım sen bu ülkeye akıl fikir ver.
Bense her medeni ve makul insanın yapacağını yapıp, TRT’ye bu küresel olayı yayınladığı, hem de ertesi gece tekrarladığı için çok çok teşekkür edeceğim.
17 GÜN MENÜSÜ
KAPANMAYI KÜÇÜK SAHİL KASABASININ JANDARMA BAŞÇAVUŞU İLE GEÇİRMEK
SON bir haftadır gecelerimi bir sahil kasabasının Jandarma Komutanı ile geçiriyorum.
Streaming platformlarına eski İtalyan filmleri kondu.
Özellikle Vittoria de Sica’nın canlandırdığı 3 sahil kasabası filmine bittim.
1950’li yıllarda İtalya’da küçük bir sahil kasabasına jandarma komutanı olarak tayin edilen çapkın bir başçavuşun hikâyesi.
Kasabanın güzel ve dul kadınları, kilisenin papazı, belediye başkanı, esnafı, herkes var.
Kasaba dedikoduları, çekişmeleri o kadar sempatik ki...
Çok dedikoducu var ama hiç kötü insan yok.
Şu 17 günlük eve kapanmada hepinize tavsiye ederim.
Bir Türkiye sahil kasabasını seyreder gibi seyrediyorsunuz...
Victoria de Sica, Sophia Loren, Gina Lollobrigida ve daha birçok güzel Akdenizli kadın...
Dino Risi: “Sorrento Skandalı”
Luigi Comencini: “Ekmek, Aşk ve Kıskançlık”
Luigi Comencini: “Aşk ve Hayal”
Yorum Yazın