23 Mart 1921'de başlayıp 31 Mart'ı 1 Nisan'a bağlayan gece sona eren 2. İnönü savaşları, Anadolu'da kurtuluşu müjdelemiştir. Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın, Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü'ye gönderdiği o mesaj, toplumsal hafızadaki yerini almıştır:
"Siz, orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz!"
Teşbihte hata olmaz...
Türk siyasetinin kötü talihinin döndüğü tarih de 3 Kasım 2002 oldu. 19 yıl önce yapılan seçimlerle iktidara gelen ve "ya parçalanır ya da ilk dalgada kaybolur gider" diye bakılan AK Parti, adalet ve kalkınma mücadelesiyle bütün ezberleri bozdu. Vesayetçi zihniyeti, odakları, kurumları, darbe heveslileri ile akıl hocalarının haritalarını paramparça etti. Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma motivasyonunu kaybetmedi.
15 Temmuz 2016 gecesinde ise...
Hain darbe girişimini durdururken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın söylediği o söz, AK Parti için de sivil siyaset için de şiara dönüştü:
"Milletin gücünün üstünde güç tanımadım ben!"
Yine Erdoğan'ın, AK Parti'nin kuruluşunu müjdelediği 14 Ağustos 2001'den bugüne Türkiye'de "Hiçbir şey eskisi gibi olmadı!"
Özellikle, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu gerçeği, sözde değil özde tescillendi. Kayıt dışı unsurlar, siyasete ortak çıkan yancılar birer birer tasfiye olurken, bu büyük dönüşüm sırasında "inançlı, yerli, milli gibi görünen sahtekarların" da gerçek yüzleri ortaya çıktı.
19 yılda Türkiye'de sadece siyasetin yapılma biçimi kökten değişmekle kalmadı; ülkenin altyapısı, sanayisi ve dış politikası da bir başka aşamaya geçti.
19 yıl sonra geldiğimiz noktada...
Darbenin, terörün, sokak olaylarının, yargı ve güvenlik bürokrasisi patentli tezgahların, ülkemize düşman her türden organize faaliyetin, at izinin it izine karışmasının, bireysel ikbal peşindeki ayrılıkların, pandeminin, iklim değişikliğinin, küresel emtia ve enerji şokunun, düzensiz göçün, bölgesel çatışmaların birikimli maliyetine katlanan bir Türkiye var. Emin olun bu Türkiye de dimdik ayakta.
Kuşkusuz..
Eskiye kıyasla hayat daha pahalı, mücadele daha çetin. Ve bu sorunun aşılması, şu sıralar artan siyasi mühendislik faaliyetlerinin akamete uğratılmasının da ön koşulu.
Nasıl ki anayasa ve sistem revizyonu ile siyasi istikrarını teminat altına alan bir Türkiye varsa, görünür gelecekte ekonomik temelli senaryoları bertaraf edecek kudrette bir Türkiye olduğu da görülecektir.
Tam da bu nedenle...
Sayın Cumhurbaşkanına bakarken "yük olan-yük alan" ayrımı rehberimiz olmaya devam etmektedir.
Yorum Yazın