1789’da Avusturya ve Rusya ile savaşın sürdüğü bir dönemde ortalığı karıştırmak için Galata’da Kaptanpaşa sebiline bir bildiri bırakıldı. Bildirinin savaştığımız düşmanlarımız veya Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa’ya mensup denizciler tarafından bırakıldıği tahmin ediliyor. Bildiriyi bırakanlar padişahın çevresindekilerin savaşla ilgili doğruyu söylemediklerini ifade ederek, Birinci Abdülhamid’i devlet ricali değişikliğine ve barışa yönlendirmek istemişlerdi. Negatif mühendislikle devleti ve siyasal yapıyı şekillendirmeye çalışmışlardı
Birinci Abdülhamid, Lale Devri hükümdarı Üçüncü Ahmed'in oğluydu. 1725'te doğdu. Beş yıl sonra babasının tahttan indirilmesiyle Topkapı Sarayı'ndaki hapis günleri başladı. Tahta çıkması için uzun bir süre beklemesi gerekti. Tahta 1774'te 49 yaşında çıkabildi. Sultan Abdülhamid üzerine önemli bir biyografi kaleme alan Fikret Sarıcaoğlu, "Osmanlı muhalefet geleneğinde yeni bir dönem: İlk siyasî bildiriler" isimli araştırmasında Birinci Abdülhamid dönemine ait 232 yıl önceki ilginç bir bildiriyi anlatır.
Osmanlı denizcileri.
İKTİDAR MÜCADELESİ
Gayretli bir padişah olan Birinci Abdülhamid iyi bir eğitim almadığı için devletin kötü gidişatı karşısında bir şey yapamamıştı. Sultan iyi niyetli, ancak uzun yıllar sarayda hapis yaşamasından dolayı otoriter bir padişah değildi. Askerî başarısızlıklar da buna eklenince Birinci Abdülhamid'in hükümdarlık döneminde birçok siyasi güç, iktidara hâkim olmak için birbirleriyle mücadele etti. Yönetime hâkim olmak isteyen güçler yangın çıkarmaktan padişahı tehdit eden bildiri dağıtmaya kadar her yola başvurdular. Kırım'ın kaybı, kundaklamalar sonucu art arda gelen yangınlar ve ekonomik sıkıntıların artması İstanbul'da kaosa yol açmıştı.
Yaşanan hoşnutsuzluk ilginç protestolara sebep olmuştu. İngiliz elçisi Ainslie, hoşnutsuzluğun vezirlerin tehdidine, sarayın kapılarına notlar asılmasına ve o dönemde kâğıt, şukka veya varakpâre denilen bildirilerin camilerde dağıtılmasına kadar uzandığını, daha açık olarak yeniçerilerin bir bildiriyle isteklerini dile getirdiklerini söyler. Sultan, 1785'te Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın bir komplosuyla tahttan indirilme tehlikesi de geçirmişti.
I. Abdülhamid.
SEBİLE BIRAKILDI
Birinci Abdülhamid dönemi Osmanlı tarihinde padişaha yönelik bir bildiri bırakılma olayına sahne oldu. Daha önce Eskisaray duvarlarına ve bazı konaklara bırakılan bildirilerde yeniçeri ağasından ve başkalarından şikâyetler dile getirilirken, Avusturya ve Rusya ile savaşın sürdürüldüğü dönemde ortaya çıkan bu bildiri doğrudan padişahı hedef almıştı. Sultanın "Bir bildiri bırakıldığını işittim. Size yazmadım, belki doğru değildir diye, doğru imiş" şeklinde haber alıp okuduğu bildiri 1789'un başlarında Galata'daki Kapdan Paşa Sebili'ne bırakılmıştı. Sebilci bulduğu bildiriyi ulemadan Mazrûbî Ahmed Efendi'ye gösterince saklaması tavsiye edilmişti. Sebilci, daha sonra tebdil gezen kaymakam, yani sadrazam vekiline bildiriyi verdi. Kaymakama göre savaşın sürdüğü bir dönemde bu bildirinin ortaya çıkarılmasının amacı, düşmanlarımız tarafından yalan haberlerle ortalığı karıştırmaktı.
"Sultan Abdülhamid, bizim takatimiz kalmadı. Aklın başına gelmiyor. Gördün ki Yusuf Paşa işi göremedi. Niçin bu ana dek sözüne aldanıp memleketleri kâfire verdin" sözleriyle başlayan ve konuşma diliyle kaleme alınmış olan bildiride doğruları söylemedikleri için sadrazam, şeyhülislâm ve kaymakam paşa Müslüman olmamakla suçlanmakta ve devamla "Hemen durumu düzeltip barış yapasın. Sancağı, askeri içeri getiresin. Vallâhi sonra pişman olursun. Yusuf Paşa işi göremez, zararı sana dokunur. Yetişür eller aldanların yetişür. Maskaralık eyledin. Mâbeyncilerle devlet işi görülmez" denilmekteydi. Barış için uğraşması "Sonra işi sana dayarız" tehdidiyle hatırlatılan padişah "nice zamandır gaflette" olmakla suçlanıyordu. Bildiri "Aklın başına gelmezse artık biz işimizi görelim" cümlesiyle son buluyordu. Bildiriyi padişaha göstermeyenin "karısı boş, kendi kâfir" olacaktı.
Birinci Abdülhamid'in bildiriye dair ilk değerlendirmesi, "Sahte bir kâğıttır. Hemen saklanması gerekir" şeklinde oldu. Padişahın "Mabeyncilerle devlet işi görülmez" suçlamasına cevabı "Mabeynciler lâfzı nasıl lafızdır. Onlar hademedir. Hangi işe karışırlar"dı. Bildiri yeniçerilerin tarzına uymuyordu. Sultan, bildirinin ya "kefere", yani düşmanlar tarafından yahut da dönemin güçlü şahsiyeti kapdan paşa tarafından olduğunu, bildiride diğer devlet ricali zikredilirken Cezayirli'nin adının zikredilmemesinden dolayısı tahmin etmekteydi. Padişaha göre Cezayirli bildiriyi koydurmamış olsa bile kapdan paşanın adamlarının bir tertibi olabilirdi. Birinci Abdülhamid, sebilden hareketle bildirinin "Tersanelü", yani deniz kuvvetleri mensupları tarafından konulduğunu düşünüyordu.
Sadrazam Koca Yusuf Paşa, 1789 baharında harekâtı erken başlatarak düşmanlarına karşı inisiyatifi ele geçirdi, ancak Yaş'taki Avusturya ve Rus birliklerini zor durumdan İstanbul'daki yeni gelişmeler kurtardı. 1788 sonlarında Özi'den gelen katliam haberleriyle sağlığı bozulan Birinci Abdülhamid, Kafkaslar'da Anapa'nın da düştüğü ve Battal Hacı Hüseyin Paşa'nın esir edildiği söylentisi üzerine 7 Nisan 1789 sabahında beyin kanaması geçirerek hayata gözlerini yumdu. Yerine geçen Üçüncü Selim ise aynı yılın sonlarında Cezayirli Gazi Hasan Paşa'yı sadrazam yapacaktı.
İŞTE O BİLDİRİ
"Sultan Abdülhamid. Bizim tâkatimiz kalmadı. Aklın başına gelmiyor. Gördün ki Yusuf Paşa işi göremedi. Niçün bu âna dek sözüne aldanup memleketleri kâfire verdin? Ümmet-i Muhammed'i dağlar başında açlık susuzluktan kırdın. Senin vezirin, şeyhülislâmın, kaimmakamın Müslüman değildir. Sana doğru haber vermiyorlar. Sefer feth olmaz. Bundan böyle asker gerek akça erişdiremezsin. Hemen bir gün akdem ortalığı tebdil edüp seferin bir sulhuna mübaşeret edesin. Sancağı askeri içeri getüresin. Vallâhi sanra pişman olursun. Yusuf Paşa işi göremez, zararı sana dokunur. Yetişür aldanların yetişür. Maskaralık eyledin. Mâbeyncilerle devlet işi görülmez. Bir Müslüman paşaya mühr veresin. Sulhun ucuna yapışasın. Vallâhi bu seferin sonu çıkmaz. Sonra işi sana dayaruz. Müceddit veziri, şeyhülislâmı istemiyoz. Ortalığı tebdil edesin. Ümmet-i Muhammed'e yazık oldu. Nice beri gaflettesin. Bu kâğıdın sâhibi ocaklı. Bu kâğıdı sana göstermeyen karısı boş, kendi kâfir görüp işine nizam veresin. Gün, vakt kalmadı. Bundan aklın başına gelmezse artık biz işimizi görelim."
Cezayirli Gazi Hasan Paşa.
OSMANLI EKONOMİSİNE DAİR KONUŞMALAR
KISA bir süre önce kaybettiğimiz Mehmet Genç hocamızın değişik tarihlerde Erol Özvar'la yaptığı iktisat tarihi konuşmaları ile bu sohbetlerdeki soru ve cevaplar vefatından önce Ötüken Yayınları arasında neşredildi.
"Osmanlı Ekonomisine Dair Konuşmalar 1" ismiyle yayınlanan eserin içinde şu konular yer alıyor: "Osmanlı İmparatorluğu'nun Dünya ve İslam Tarihi İçindeki Yeri; Osmanlı İmparatorluğu'nun Uzun Vadeli Mali Performansı; Osmanlı Devleti'nin Mali Kapasitesi ve Savaşlar; Osmanlıların Ticarete Dair Tutumları; Osmanlı Devleti'nde Sermaye Birikimi; Osmanlı Bürokrasisi; Osmanlı İmparatorluğu'nda Para; Osmanlılarda Para ve Devlet Finansmanı; Osmanlı Devleti'nde Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardımlaşma; Osmanlıların Avrupalı Devletlere Verdiği Kapitülasyonlar; Osmanlı Denizciliği; İktisat Tarihinde Sanayi Devrimi; Osmanlılar ve Sanayi Devrimi; Tanzimat Dönemi ve Sonrasında Osmanlı Sanayileşmesi; Osmanlılarda Vakıf Müessesesi; İslam ve Osmanlı Tatbikatında Vakıflar; Osmanlı Tarihi Araştırmalarının Halihazırdaki Durumu".
Konuşmalarda, soruları Erol Özvar yöneltmiş, cevapları ise rahmetli Mehmet Genç vermiş.
Konuşmalar, ömrünün büyük bir kısmını Osmanlı arşivlerinde geçirmiş bir ilim adamının Osmanlıların iktisadi hayata bakışını rahmetli hocamızın gözünden vermektedir. Eserde ele alınan konular, İslam ve Avrupa tarihiyle mukayeseli olarak incelenmiştir. Tamamı dört cilt olacak "Osmanlı Ekonomisine Dair Konuşmalar" rahmetli Mehmet Genç hocamızın ömrünü verdiği araştırmalarından elimizde kalacak önemli bir eser olacak.
Yorum Yazın