Cuma günü takvimler 17 Aralık'ı gösteriyordu. Tarihe kara bir sayfa olarak mıhlanan bu günün daha da kapkara olanı bir hafta sonrası yani 25 Aralık 2013 idi. Dokuz yıl önce 17-25 Aralık darbe operasyonlarının amacı, FETÖ'nün emniyet ve yargı içindeki mensupları aracılığıyla o güne kadar yükselen Türkiye'nin önünü kesmek idi. Hatırlayın o günleri;
3. havalimanını yapan, 3. köprünün temelini atan, Kanal İstanbul gibi dünyanın ilk 10 büyük projelerini hedefleyen bir Tayyip Erdoğan ve Türkiye'ye çağ atlatacak vizyon, birilerini fena halde rahatsız etti. Gezi ve 17-25 Aralık darbe girişimleri, ilk itibar suikastlarıdır. Tayyip Erdoğan'ın şahsında aslında hedef, doğrudan devleti itibarsızlaştırmak, siyaseti-siyasetçiyi değersizleştirmekti. 17-25 Aralık darbe girişimiyle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni büyüten, bölgesel iddiasını ortaya koyan ve dünyaya hem söz söyleyip hem de kafa tutan bir lidere Türkiye'yi yönettirmek istemediler.
FETÖ ve uzantıları, yargı-emniyet-medya işbirliğiyle hükümeti düşürmeye çalıştı. Binbir iftira ve sahte belgeyle oluşturulmak istenen algı operasyonu, Turkuvaz Medya'nın başını çektiği medya kuruluşları sayesinde gerçekler ortaya çıkarılarak bertaraf edildi.
Buradaki asıl hedef, kuşkuya mahal olmaksızın Erdoğan'dı ve iftiralarla oluşturulacak algıyla onu hükümetten düşürmekti. O günden bugüne baktığımızda değişen pek çok şey ve katedilen uzun bir yol var elbette ama sosyal medya üzerinden algı operasyonlarının hâlâ devam ettiğini de söylemek lazım.
İsimsiz, düzmece bir ihbar mektubuyla düğmeye basılan 17 Aralık darbesi, FETÖ mensubu savcılar eliyle İstanbul Başsavcılığı'na bile bilgi verilmeden gerçekleştirilmeye çalışıldı ve en büyük hukuksuzluklardan biri de Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) girişi yapılmamış olmasıydı.
Baştan sona hukuksuzluk örneğiyle dolu bir yargı-emniyet darbe girişimi olan 17-25 Aralık operasyonunun başaktörlerinden dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hamza Tosun'un, operasyon günü Fetullah Gülen'in Pensilvanya'daki yardımcısı Sinan Dursun ile görüşüp tekmil verdiği de ortaya çıktı.
Yine operasyonun yargı ayağının en bilinen ismi firari FETÖ'cü savcı Zekeriya Öz, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne baskın düzenleyip polislere zorla örgüt şeması oluşturmaya ve örgütün tepe ismi olarak da Tayyip Erdoğan'ı yazdırmaya çalışması akıllarda kalan detaylardan biriydi.
Bugün artık vesayet odaklarının etkisinden kurtulan ve milli iradenin kontrolünde olan bir devlet yönetimi var. Bunda, yetkiyi doğrudan milletten alan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin önemli etkisinin olduğunu kayda geçirelim.
2002'den itibaren demokrasi ve devlet yönetiminde milli iradenin dönüşümünün geldiği nokta, 2013'te de, 2016'da da yapılmak istenilen darbelerin bizzat millet tarafından püskürtülmesiyle neticelendi. Çünkü artık millet bu oyunlara kanmıyor, benzeri operasyon ya da darbelere karşı canı pahasına kendisini ortaya koyup direniyor ve Tayyip Erdoğan'a güveniyor.
Dünün dünde kaldığı, artık yeni şeylerin söylendiği günlerdeyiz. İman varsa imkân da vardır. İmanı olan da hiçbir şeyden korkmaz.
Yorum Yazın