Cumartesi günü bayrağımı pencereme asarken düşündüm. 15 Temmuz, dünyanın en kısa süren istiklal savaşıydı. Çünkü bu bir darbe değil, açık ve net şekilde işgal girişimiydi. Ama bu milletin kahraman evlatları; dirayetli, korkusuz ve vatansever liderlerinin önderliğinde bu işgali bir kaç saat içinde önlediler.
Dünya üzerinde eşine az rastlanan ve şükür ki bize nasip olan bu büyük zafer, bir kez daha kendini bu vatana ait hissedenler tarafından coşkuyla kutlandı. Özellikle Atv, AHaber ve TRT gün boyu yaptıkları özel yayınlarla bir adım öne çıktılar.
Gelgelelim, hazımsızlar da vardı. 7 yıldır olduğu gibi bu şerefli günü reddeden, hazmedemeyen, milletin kahramanlığından büyük rahatsızlık duyan gizli ve açık hainler yine kulaklarının üzerine yatıp, milli coşkuya katılmak şöyle dursun, bu özel günü baltalamak için birbirleriyle yarıştılar. Yeri geldiğinde demokrasi havarisi kesilen, adını bile halktan alan Halk TV, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde konuşurken ve tüm haber kanalları bu konuşmayı canlı yayınlarken, Mahzuni Şerif'i anma programı yayınlıyordu. Tüm televizyonlar hiç olmazsa ekranlarının köşesine 15 Temmuz logosu iliştirirken, Halk TV'de o bile yoktu.
Bir başka gaflet durağı ise Sözcü TV idi. Tüm kanallar 15 Temmuz anma törenlerini ekranlarına getirirken, Sözcü TV sıcakta bayılmalara karşı ilk yardım uygulamalarını yayınlıyordu.
Bu gaz sancısına rezene çayı bile kifayet etmez. Ne diyelim, Allah bildiği gibi yapsın.
Darbeler tek elden mi?
15 Temmuz akşamının en etkileyici programlarından biri de TRT Belgesel kanalında soluksuz izlediğim Dünyayı Darp Edenler adlı belgeseldi. Yapımcıları müthiş bir işe imza atmışlar. Dünya tarihini değiştiren darbeleri, o günleri yaşayanların ve araştırmacı gazetecilerin yorumuyla ekranlara taşımışlar.
Özellikle Şilili ve Arjantinli tarihçilerin anlattıkları, darbeci üst aklın çalışma yönteminin anlaşılması açısından son derece ilginçti. Önce ekonomi bozuluyor, sonra toplumsal şiddet olayları başlatılıyor ve en sonunda güdümlü medya harekete geçiriliyordu. Şili ve Arjantinli siyaset araştırmacıları kendi ülkelerinde yaşanan darbe öncesi olayları anlatırken adeta 12 Eylül ve 15 Temmuz öncesinden bahsediyorlar sandım. Bu da dünyadaki darbelerin nasıl tek elden ve tek akıldan planlandığını belgeliyordu.
İşte ben "belge-sel" diye buna derim.
Anız yakan pişman edilsin
Önceki gece Altınoluk'un karşısına düşen Ayvalık sahilinde bir ateşin büyüdüğünü fark ettim. Ateş daha sonra iyice büyüdü ve gece kızıla büründü. Elimde dürbün, büyük bir endişe ile durumu takip ederken bir yandan da dilimden dua eksik olmadı. Neyse ki Cennet Tepesi'ndeki yangın rüzgara rağmen fazla büyümeden söndürüldü.
Hatay Soğukoluk Armutçu bölgesindeki yangın ise koca ormanı yaktıktan sonra büyük bir uğraş sonucu kontrol altına alınabildi. Çanakkale'deki yangın da ben bu satırları yazarken kontrol altına alınmaya çalışılıyordu.
Bu üç yangının da ortak bir sebebi var: Anız... Nedir anız? Tarladaki sapları, otları yakarak imha etmek. Anız denilen çağdışı uygulama, yeşilin en büyük düşmanı. Yıl 2023 olmuş ve insanlarımızda ne yazık ki bu bilinç bir türlü yerleşmemiş. Diyeceğim o ki, bu ülkenin yeşiline kast etmek için ille de PKK mensubu olmak gerekmiyor. Cehalet ve vurdumduymazlık yetiyor.
Şimdi o anızları yakanlara, mangallarını, sigaralarını söndürmeden çekip gidenlere öyle büyük hapis cezaları verilmeli ki, cümle aleme ibret olsun. Yeter mi? Hayır. Hapisten çıktıktan sonra da ömür boyu fidan dikmeye mahkum edilsinler.
Gaf'let kürsüsü
Kuşadası'nda geçen yıldan kalan tatil köyü bilekliğini kullanarak 4 gün boyunca dört yıldızlı tesiste çocuklarıyla beraber bedava yiyip içen kadın turist bir de bunu sosyal medyasında paylaşmasın mı?
Zap'tiye
Ne Çin'in kaplanları, ne Amerika'nın kartalları... Kadın voleybolunda artık yeni bir "süper güç" var. Filenin Sultanları...
Ne demiş?
"Mümkün değil, telefonu mutlaka yanındadır. MR'a bile telefonla girmişti de alet bozulmuştu..." (Kendi Düşen Ağlamaz dizisinden)
Yorum Yazın