Optimar Araştırma Dan. A.Ş Başkanı Hilmi Daşdemir Star - Açık Görüş'te, bu hafta 'Kıbrıs ile ilgili bir yazı kaleme aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kıbrıs ziyaretinde, artık tüm seçenekleri deneyerek 47 yılı geride bırakan Kıbrıs Türk tarafının, bir 50 yılı daha geride bırakamayacağı net olarak ifade edilmiş oldu. Bu saatten sonra iki ayrı devlet politikasından geri dönüş olmayacaktır. 2004 yılında yapılan Annan Planı Referandumu'nda Türk tarafı yüzde 64 'evet' oyu kullanırken Rum tarafı yüzde 75 'hayır' oyu kullanmıştır. Üstelik bu oylamaya rağmen Rum tarafı AB'ye üye yapılmış ve Batı bir kez daha Türk tarafının iyi niyetini cezalandırmıştır.
Kıbrıs Türkiye için kanayan bir yara. Nisan 2004'te adanın kuzey ve güneyinde yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan Annan Planı'nı, dönemin Başbakanı olan Erdoğan desteklemiştir. Plan, Türk tarafından kabul gördüğü halde Rum oyları red şeklinde olduğundan hayata geçirilememiştir. Netice olarak da Avrupa Birliği haksız bir uygulama ile Rum kesimini üye olarak birliğe dahil etmiş, Türk kesimi de tanınmamaya devam edilmiştir. Elbette bu durum karşı karşıya kaldığımız ilk adaletsiz tavır değildir. Avrupa ve genel olarak Emperyalist Batı, her hal ve şartta Türklere karşı art niyetli davranmıştır.
Kıbrıs, Venediklilerin Ada halkına zulmetmesi sebebiyle Ada'da bulunan Ortodoks Hristiyanların Osmanlı'dan yardım istemesi üzerine 1571 tarihinde fethedilmiştir. Kıbrıs'ın Osmanlı'ya yapılan korsan saldırıların üssü olması da fethin bir başka gerekçesidir. Osmanlı 300 yıl Kıbrıs'ı başarıyla huzur içinde yönetmiştir. Ancak, Osmanlı'nın zayıfladığı bir dönemde İngilizler Süveyş Kanalı'nın güvenliği açısından Kıbrıs'ı Osmanlı'dan kiralamışlardır. İngilizler de I. Dünya Savaşı esnasında Kıbrıs'a el koymuşlardır. I. Dünya Savaşı sonrası yapılan Lozan Barış Antlaşması'nın 20. Maddesi uyarınca Türkiye Kıbrıs'ın İngiltere'ye ilhakını kabul etmiştir. İngiliz idaresi sürecinde başlayan ENOSİS iddiaları halen devam etmektedir.
Rumların kurmuş olduğu EOKA ile terör eylemlerine başlamaları Kıbrıs Türküne karşı yapmış oldukları şiddet ve cinayetler neticesinde Doktor Fazıl Küçük, Kıbrıs Milli Türk Halk Parti'sini kurmuştur. Rumlara karşı siyasal bir mücadele de resmen başlamıştır.
Barbarlığın simgesi
1960'da Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş Makarios Cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük ise Cumhurbaşkanı Yardımcı olmuştur. Ancak, Rumlar Türklerin haklarını sürekli kısıtlamışlardır. Nitekim bir süre sonra şiddet olayları tekrar tırmanışa geçmiş ve Rum EOKA barbarlığının simgesi olan Kanlı Noel olayında Binbaşı Nihat İlhan'ın eşi Mürüvet ve üç çocuğu Murat, Hakan ve Kutsi hunharca katledilmiştir. Rumlar katliamlara devam etmiş ve takip eden olaylarda 364 Türk katledilmiştir.
O dönemde Türkiye Kıbrıs'a müdahale edecek, Kıbrıs Türkünün can ve mal güvenliğini sağlayacak gücü kendinde bulamamıştır. Zira ne bir çıkarma gemisi ne de bir müdahalede kullanılacak uçak ve helikopter sayısı yeterli değildir. Nitekim 1974'te CHP- MSP Koalisyon Hükümeti döneminde, o meşhur "Ayşe tatile çıksın" parolası ile Kıbrıs Barış Harekatı düzenlenmiş ve Rumların zulmüne son verilmiştir.
1983'te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak, uluslararası tanınmada mesafe katedilememiştir. Türkiye dışında tanıyan ülke şu ana dek yoktur. Bu yakın zamanda başka ülke olmayacağı anlamına gelmez elbette.
Tarih boyunca birçok kez Türk tarafı çözüm yanlısı bir politika izlerken Rum tarafı hep haksız ve hukuksuz taleplerde bulunmuştur. Nitekim 2004 yılında yapılan Annan Planı Referandumu'nda da Türk tarafı yüzde 64 'evet' oyu kullanırken Rum tarafı yüzde 75 'hayır' oyu kullanmıştır. Üstelik bu oylamaya rağmen Rum tarafı AB'ye üye yapılmış ve Batı bir kez daha Türk tarafının iyi niyetini cezalandırmıştır.
Türk tarafının sürekli olarak iyi niyetinin suistimal edilmesi ve ortaya bir çözüm çıkmaması ile Kıbrıs'ta iki ayrı devlet formülü tek çıkar yol olarak görülmüş ve bu noktada adımlar atılmıştır.
Türkiye hep çözüm yanlısı
Şimdi meselenin tarafı olan ya da olmayan herkes geçmişte Türk tarafının çözüm odaklı olarak attığı adımları görmezden geliyor. Bununla da kalmayarak sürekli 'Tek devletli çözümü gündeme almayın' diyorlar. Ardından da 'Kapalı Maraş'ı sakın ola açmayın' diye ilave ediyorlar.
Kimin ne dediğinin önemi yok. Netice itibariyle Türk tarafı bir karar aldı ve karar çerçevesinde gerekli adımları atıyor. Şimdi size soruyorum : 47 yıl önce Türkiye Kıbrıs Rumlarının mezalimine karşı Kıbrıs Barış Harekatı başlatmamış olsa idi Kıbrıs Türküne karşı yapılan katliamlara son verilir miydi?
Verilmezdi tabii, zira Rumların şımarıklıklarının da ne kadar zalim olduklarının da birçok örneği var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne (KKTC) gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında, KKTC Cumhuriyet Meclisi Özel Oturumu'na katılarak, milletvekillerine hitap etti. Erdoğan'ın 'Rum tarafının kendisini Ada'nın tek sahibi Kıbrıs Türklerini ise azınlık olarak görmeye devam eden boş hayalleri çözümsüzlüğü getirdi. 1963'te Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yıkan, 2004'te Annan Planı'nı reddeden, 2017'de Crans Montana'da masadan kalkan zihniyet hiç değişmedi, aynı zihniyet. Tarih ve bu süreçte edindiğimiz acı tecrübeler Rum tarafının ortak devleti kurmak gibi bir niyetinin olmadığını açık ve net bir şekilde herkese öğretmiştir.' sözleri süreci özetler nitelikteydi. Adil, kalıcı, sürdürülebilir bir çözümün ancak Ada'nın gerçeklerini esas alan bir yaklaşımla mümkün olacağına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Ada'da iki ayrı halk vardır. Uluslararası toplum da bu gerçeği er ya da geç kabul edecektir. Bu anlayışla öncelikle Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesine, ardından da Ada'da iki devletin çözüm müzakerelerine yönelik Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından Cenevre'de sunulan öneriye desteğimiz tamdır. Taviz vermeyiz, veremeyiz. Bu, Kıbrıs Türkünün beka, istiklal ve istikbal mücadelesidir' şeklinde ilavede bulundu.
Türk Tarafı geçmiş tecrübeleri ışığında kendi yol haritasını uygulayacak önemli adımlar atıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kıbrıs meselesinde Annan Planı da dahil olmak üzere iyi niyetli olarak birçok adımın atılmasına liderlik etmiş olarak şu an iki devlet formülü dışında bir formülün kalmadığına da kanaat getirmiştir.
Tüm seçenekler denendi
Artık tüm seçenekleri deneyerek 47 yılı geride bırakan Türk tarafının bir 50 yılı daha geride bırakamayacağı net olarak ifade edilmiş oldu. Bu saatten sonra da iki ayrı devlet politikasından geri dönüş olmayacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan KKTC'nin su meselesinin çözümünde olduğu gibi yol yapımı ve diğer yatırımlarla da yakından ilgileniyor. Kıbrıs Barış Harekatı'nın 47. yıldönümü törenleri kapsamındaki program esnasında Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu'na bağlanılarak yol çalışmaları hakkında bilgi alındı. Yavuz Çıkarma plajında Ç-128 gemisi müze olarak ziyarete açıldı.
Türk siyasetinde önemli bir yeri olan Alparslan Türkeş Kıbrıslıdır. Doğduğu ev harabe halindeydi. Restore edilen o ev de Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy tarafından müze olarak ziyarete açıldı. Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı Kuzey Kıbrıs'ın tanıtımı ile ilgili destek vermeye önümüzdeki süreçte de devam edecek.
Erdoğan'ın "Mülkiyet haklarına riayet edilerek Maraş'ta hayat yeniden başlayacak" açıklaması ziyaretin en öne çıkan başlıklarından biriydi. Kapalı Maraş'ın açılması ile en önemli gelir kalemi turizm olan KKTC'nin gelirlerinde önemli bir artış bekleniyor.
Türkiye, Kıbrıs için yaptığı yatırımların etkinliğini ölçüyor. Gerek kaynak israfına gerekse zaman kaybına yol açmaması için gereken gayret ve özeni gösteriyor. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın Kıbrıs'ın tüm meselelerine hakim olduğunu ve analitik yaklaşarak hepsini tek tek ele aldığını görüyoruz.
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs
Son yıllarda Doğu Akdeniz hidrokarbon yataklarının keşfi ile Kıbrıs daha stratejik bir öneme sahip hale geldi. Hepimizin yakından takip ettiği Doğu Akdeniz siyasetinde emperyalist güçler yine sömürü düzenini hayata geçirerek, Akdeniz'de en uzun kıyı sınırına sahip ülke olan Türkiye'yi yalnız bırakmak istediler. Ancak Türkiye'nin tavizsiz duruşu sayesinde başaralı olamadılar.
Hem Kuzey Kıbrıs'ta hem de Türkiye'de, emperyalistlere karşı olduğunu söyleyip aynı zamanda emperyalistlerin sözcülüğünü yapan ciddi bir grup var. Türkiye'de Amerika'dan fon alan medya kuruluşları gibi Kuzey Kıbrıs'ta da AB ya da Kıbrıs Türkü aleyhine çaba içerisinde olan medya kuruluşları ve siyasetçiler var. Ayrıca bunları finanse eden gayri meşru yapılar var. Feraset ve basiretle bunları görerek çok geç olmadan tedbirleri almamız zaruridir. Zira bu durum yarın için daha stratejik bir hal alacaktır.
Kıbrıs Türkü ciddi anlamda bedel ödemiştir. Türkiye, Kıbrıs Türkü için geçmişe gerektiği zaman gerektiği adımları imkansızlıklar sebebiyle atamamıştır. Artık, Türk İHA ve SİHA'ları mevcut savaş doktrinini değiştirmiştir. Türkiye, edilgen bir siyaset yerine etkin bir siyaset izlemiş kaderini emperyalist güçlerin tayin etmesine izin vermekten vazgeçmiştir. Artık, caydırıcı bir güç olarak sahadayız. Geçmişte olduğu gibi sahadaki kazanımları masada kaybetmiyoruz. Bu anlamda Kapalı Maraş'ın açılması noktasında Dendias ve ABD Dışişleri Müsteşarı Nuland'dan gelen tepkilerin önemi yok. Türkiye ve KKTC yapması gerekenleri yapmak zorunda başka çare kalmadı.
Geçmiş çok iyi bilinmeli
Yakında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak da tanıyacağımızı ardından Pakistan, Azerbaycan olmak üzere başka dost ve müttefik ülkelerin tanıyacağını diliyor ve bekliyorum. Umarım kısa zamanda bunlar gerçekleşir.
Her konuda olduğu gibi Kıbrıs Davası'nda da farkındalık çok önemli. Geçmişi bilmeden, geçmişte neler yaşandığını bilmeden sonuç alabilmek mümkün değil. Ayrıca Türkiye'nin de hem ulusal anlamda hem de uluslararası camiada güçlü olması, tezlerini de güçlü kılacaktır. Ayrıca, her şeyden önce işbirlikçileri teşhir etmek gerekir. Üç kuruşluk menfaati uğruna kendi toplumunun çıkarlarını hiçe sayanların bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gerekiyor. Ardından da genç kuşaklara verilen farkındalık ışığında geleceği inşa etmeleri için gerekli donanımları sağlamak gerekiyor.
hilmi@optimar.com.tr
Yorum Yazın