© Tüm hakları saklıdır © 2020 Bizimbasin.com

Şükrü ALNIAÇIK yazdı: Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası

Bu konuda yazılıp söylenebilecek çok şey vardır. Ben bundan fazlasını işin uzmanlarına bırakıyorum. Çünkü kalemimin sesi ne kadar güzel olsa da orkestram yok ve senfonik yazmayı bilmiyorum!

Dün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının yeni binasının açılış töreni vardı. 

Cumhuriyet geleneği bozulmadı. 

Yani AKP iktidarının 20. yılında objektif senfoni yerine politik ilahî çalınmadı. 

Önce Castillo Guatellli Paşa'dan "Aziziye Marşı"
Sonra Ferit Tüzün’ün "Türk Kapriçyosu" icra edildi.

Ekrandan benim kulağımda bunlar kaldı. 

Bu resmi müzik, "çok seslilik - tek seslilik, tevhidî mûsıki, kilise müziği..." konularını bütün diğer inkılap mevzuları gibi ülkücü perspektifle düşünmüş, incelemişimdir. 

Bu aryalı operalı klasik batı müziği meselesi, halk arasında “Sivas fiyaskosu”yla şöhret bulmuştur. 

Hani yoldan geçeni zabıta zoruyla salona doldurmuşlar da...

İçerden çıkan vatandaşa "konseri nasıl buldun" diye sorunca:

"Sivas Sivas olalı böyle zulüm görmedi" demişti!..

Şimdi düşünüyorum da...

Peki Pir Sultan diyarı Sivas elinde, geceye bir "Bin cefalar etsen almam üstüme dost..”la başlamak çok mu zordu?.

İl kültür müdürü Ankara'ya yaranacağım diye sahnedeki teyzeyi avazı çıktığı kadar  bağırtacağına senfonik bir "Sivas ellerinde sazım çalınır" icra ettirmeyi neden hiç düşünmemişti?.. 

Atatürk orkestrasından gerçekten bunu mu istemişti? 

Yoksa çoğunluğun devletle bütünleşmesini iktidarına tehdit olarak gören jakoben İnönü ve Masonlar mı böyle bir hainlik düşünmüştü? 

Ben zamanla folklör fetişizminin nasıl etnik milliyetçiliğe zemin hazırladığını, yerel müziğin nasıl bölücülük için kullanıldığını, "Türkü bar" ve "kardeş türküler" adı altında ne hainlikler yapıldığını gördükten sonra Atatürk'e de Sivas zulmüne de farkı açılardan yeni bir gözle bakmaya başladım. 

Üzgünüm ama, Atatürk, bu konuda da haklıydı. 
Kültürün medeniyete olan ihtiyacı gibi, şarkının Türkünün de senfonik ve estetik bir tımara ihtiyacı vardı.

Fakat bu yapılmadı. Peki ne yapıldı?  

Opera bale Ankara’da bir semt adı olarak kaldı, o ayı mevzu da...

"Aman otantik değeri bozulur" diye kişisel çabalarla derlenen güzelim Türküler yıllarca bu millete memur sesiyle "yurttan sesler korosu" havasında dinletildi. 

En ufak bir süslemeden, senfonik zenginlikten sarf-ı nazar edildi.  

Sonra da pop, disko müziği ve arabesk, kıvrak oyunlarla  kulağa girip oradan da genç beyinlere nüfuz etti. 

Oysa Atatürk'ün çok sesli müziği millileştirme ve Türküleri senfonikleştirme düşüncesi, uluslaşma hamlesinin; yani inkılabın bir parçasıydı. 

Şimdi daha iyi anlıyoruz ki her kafadan bir başka sesin çıktığı toplumlardan, ortak bir kültür, sağlam bir millet çıkmazdı.  

Toplum hayatında eksik bırakılan işler maraza doğururdu. 

Medresede kudüm, tekkede bağlama, mahallede klarnet, köyde zurna çalınan bir toplumda milli sahneye tevhid meleği yerine tefrika şeytanı çıkardı. 

Popüler insan tipinin “modern Türk” olduğu bir toplumda popüler müzik de “modern Türk müziği” olmalıydı.  

Peki müzik inkılabını ihmal ettik de ne oldu? 

Bu kültür anarşisinden en çok kimin canı yandı? 

Tek cümleyle ifade edeyim: 

Kültürümüz paramparça oldu, ruhumuzun gıda sektörü, merdiven altı fast food’a bağlandı. 

Devletin sazında aradığını bulamayan gönüller avamî istismara açıldı. 

Hatta Sivas’ta “zulüm olarak tezahür eden” resmi musıkî, halka “yabancı” olunca devlet-millet bütünleşmesi sekteye uğradı. 

Bundan jakobenler “işte devlet işte azamet!..” yönünde yararlanırken, aşağıdakiler “devlet buysa yaşasın davul zurna klarnet” diyerek merkezden roman mahallesine doğru uzaklaştı. 

Hızlı kentleşmeyle birlikte roman düğün çalgıcıları, millî kulağımızın vazgeçilmezi oldu.

Hâl böyle olunca, özgün müzik adı altında ideolojik istismarın, arabesk adı altında duygusal sömürünün, pop müzik adı altında gençliği koparmanın destanı yazıldı.

Müziğin toplumsal tekâmüle olan katkısı adına elde kalan “sıfıra sıfır, elde var sıfır”dı. 

Bu konuda yazılıp söylenebilecek çok şey vardır. Ben bundan fazlasını işin uzmanlarına bırakıyorum. 

Çünkü kalemimin sesi ne kadar güzel olsa da orkestram yok ve senfonik yazmayı bilmiyorum! Saygıyla...


 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER